3 Ağustos 2020 Pazartesi

Sağlık sektöründen blockchain adımı

Sağlık sektöründen blockchain adımı



Blockchain teknolojisiyle, hastaların takip edilmesi ve tedavi süreçleriyle ilgili verilerin toplanarak dijital bir bilgi birikiminin sağlanması hedefleniyor.

Dünyada birçok ülkede bankacılıktan turizme, eğitimden endüstriye kadar farklı alanlarda yoğun şekilde faydalanılan blockchain altyapısına sahip teknolojiler, koronavirüs salgını sonrasında sağlık sektörü için de gündeme geldi. Avrupa'da birçok gelişmiş ülke, koronavirüs salgını nedeniyle özellikle de ekipman tedariğinde büyük zorluk yaşarken, blockchain teknolojisiyle Türkiye'de bu sorunun tamamen önüne geçilmesi bekleniyor. Özel Natomed Hastanesi tarafından başlatılan araştırma ve geliştirme çalışmalarıyla hastanelerde ürün tedariğinin endüstriyel mutfak ekipmanları yanı sıra, hastaların takip edilmesi ve tedavi süreçleriyle ilgili verilerin toplanarak dijital bir bilgi birikiminin sağlanması hedefleniyor."Sağlık sisteminin çökmemesi için teknoloji şart"Kriz anlarında sağlık sisteminin çökmemesi için daha güçlü teknolojilere ihtiyaç olduğunu belirten Özel Natomed Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Ayşegül Akbay, "Hastanelerde yüksek teknolojinin sadece ameliyat ve tedavi için değil yönetim ve diğer süreçlerde de uygulamaya alınması gerekiyor. Uzun yıllardır üzerinde çalıştığımız blockchain teknolojisi, koronavirüs salgınıyla önemini bir kez daha bize hatırlattı ve artık uygulama aşamasına geçiyoruz." dedi."Ekipman endüstriyel mutfak eşyaları maliyeti blockchain teknolojisiyle azalacak"Sağlık sektöründe gerekli ekipman ve ihtiyacın karşılanmasının en az operasyon kadar önemli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ayşegül Akbay, "Türkiye'de ve dünyanın birçok ülkesinde hastanelerin ihtiyaç duyduğu ekipmanı hızlı bir şekilde karşılayamadığını gördük. Bunun en önemli sebeplerinden biri koronavirüs salgınının toplumda kaos ve panik havasına neden olması, bu durumdan yararlanan fırsatçıların ürünlerini saklamaları ya da fahiş fiyatlara sunması. Sağlık Bakanlığı ve diğer devlet kurumlarının müdahalesiyle bu sorunun üstesinden gelinmiş olsa da, sürdürülebilir olmadığı herkesin malumu. Blockchain teknolojisinin endüstriyel mutfak kullanımıyla medikal ürünlerin ve ekipmanların üretim yerinden hastanelere gelişine dek tüm sürecini takip edebilecek. İhtiyaç duyulan maske, eldiven ve diğer ekipmanlar için piyasa değerini görülebilecek ve üreticiler tarafından yapılan ani değişiklikler raporlanıp uygun üreticilere yönlendirme yapılabilecek. Böylece her krizde ortaya çıkan sağlık fırsatçılarının da sonu gelmiş olacak." ifadelerini kullandı.Sağlık sektörü için blockchain teknolojisinin sadece ürün tedariği konusunda değil hasta yönetiminde de fayda sağlayabileceğini söyleyen Prof. Dr. Ayşegül Akbay açıklamalarına şöyle devam etti: "Özellikle hastane dışında tedavisi devam eden ve gözetim altında olması gereken hastalar için bu teknolojiden faydalanabileceğimizi düşünüyoruz. Hastanede tedavisi devam edenler için ise hali hazırda kullanılan yapay zeka teknolojileriyle entegre sistemler kurup ortalama iyileşme süresi gibi süreçleri takip ederek kaynaklarımızı daha verimli kullanabilmeyi umuyoruz." 4a7d3a4d902a43ac84e34a54ac775df8

Propolisi herkes kullanabilir mi? - Propolis ne işe yarar?

Propolis, bağışıklık sistemini güçlendiren bir besin ve Covid-19 salgını sürecinde de yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Katı, toz ve sıvı olmak üzere çeşitli şekillerde piyasada satılan propolis gerçekten söylenildiği kadar faydalı mı? Propolisi kimler kullanabilir, kimler kullanamaz? Propolis nedir ve nasıl üretilir? Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Hatice Kübra Bayer önemli bilgiler verdi

ABONE OL


Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Hatice Kübra Bayer, kışın propolis tüketiminin oldukça önemli olduğuna değinerek şunları söyledi:


Propol, arıların genellikle kayın, karaağaç ve kozalaklı ağaçlardan toplayarak ürettiği ve kovan içi temizlikte ve kovanın yalıtımında kullandıkları bir maddedir.


Arılar propolisi, peteklerin ağızlarını kapatmakta ve başka canlıların içeriye girmesine engel olmak amacıyla kullanırlar."


Özellikle gribal enfeksiyonlara karşı propolis kullanılması gerektiğini belirten Bayer "Kışın gribal enfeksiyonlara karşı bağışıklık sistemini güçlendirmek amacıyla propolis kullanımını önemsiyorum.


Ancak alerjik reaksiyonlara karşı mutlaka hekime danışılarak ve uygun dozda kullanılmasını tavsiye ederim" ifadelerine kullandı.


Propolis nasıl kullanılıyor?

Propolis kovandan alındığı gibi tüketilemiyor çünkü içinde yüksek oranda balmumu ve parazitler bulunabiliyor.

Su ve alkol gibi ürünlerle özütleme denilen bir işlem ile arındırılan propolisi; damla, kapsül/tablet, krem veya toz halinde bulmak mümkün.


Propolisi kimler kullanamaz?

Propolisin içerisinde kumarkin denilen bir madde bulunuyor. Bu nedenle kanama riskinin olduğu durumlarda özellikle de ameliyat öncesinde kullanılmaması gerekiyor.

Alkol ile birlikte kullanılması da kusma bulantı ve kusmaya yol açabiliyor. Arı ürünlerine alerjisi olanlar da propolis kullanamaz.


Propolisin yan etkisi var mı?

Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği'ne göre, propolisin çeşitli amaçlara yönelik (kozmetik vb.) kullanımları, bazı alerjik olaylara sebep olmuştur. Propolis ve bileşenleri izoprenil caffeate, birlikte çok güçlü alerjilere yol açabilirler. Propolisin alerjiye yol açmasının dışında herhangi bir yan etkisi ise yok.

4bb87dda194245eb9c741d273f17a358

Ten rengini açan ürünler sivilceye neden oluyor!

Özellikle kadınlarda bazı hormonların yüksekliği sivilceye neden olurken kullanılan bakım ürünleri de cilde bazen yarardan çok zarar getirebiliyor. Ten rengini açmak için kullanılan bazı cilt bakım ürünleri ise gözenekleri tıkayarak mikroorganizmaların birikmesine ve sivilcelere yol açıyor. Dermatoloji Uzmanı Dr. Ufuk Güleç, uyarılarda bulundu.

ABONE OL


Dr. Güleç, "Sürülen yağlı kremler özellikle internette sivilce lekeleri için çözüm olarak sunulan centella asiatica ekstresi, epitelizan merhemler, pudra, fondöten, kapatıcı kremler gibi makyaj malzemeleri ve uygun temizleyicilerin kullanılmaması gözenekleri tıkar. Tıkanan gözeneklerde biriken mikroorganizmalar sivilcelere yol açar" dedi.


Süt hormonu yüksekliğine dikkat

Sivilcelerin ergenlik sivilcesi (25 yaş öncesi) ve erişkin aknesi olmak üzere iki dönemde de görülebildiğine değinen Dr. Güleç, şöyle devam etti: "Ergenlik döneminde olan sivilceler hormonal düzenlemelerden kaynaklanır. 25 yaş sonrası devam eden ve geleneksel tedavilere dirençli sivilcelerde altta yatan bir hormon düzensizliğinin araştırılmasında fayda vardır."

Bunlar arasında PCOS gibi hormonal düzensizlik yapan hastalıklar, böbrek üstü bezi hormonları, yumurtalık hormonları, PRL gibi süt hormonu yüksekliği bulunur.


Sivilce ile ilişkili olduğu bilinen hormonlar arasında testosteron, dehidrotestosteron, östrojen, progestinler, melanokortinler, kortizol, insülin benzeri büyüme faktörü gibi hormonlar vardır.


Sivilcenin bunun dışında herhangi bir karaciğer veya iç organ bozukluğu ile ilişkisi yoktur. Genetik bir yatkınlık söz konusu olup ailesinde şiddetli akne sorunu olan bireylerde daha sık görülür. Ek olarak SAHA, PAPA, SAPHO, HAİR-AN gibi bazı genetik hastalıkların parçası olarak bulunabilir.


Süt ve süt ürünlerine dikkat!

Dr. Güleç, sivilce ve beslenme arasında çok kesin kanıtlar olmadığına da değinerek, şu bilgileri paylaştı: "Buna rağmen süt ve süt ürünleri tüketiminin akne oluşumunda önemli rolü olduğu düşünülmektedir."

Hazır meyve sularından uzak durun

"Yüksek glisemik indeksi yani karbonhidrat değeri yüksek olan gıdaların akneyi artırdığı, glisemik yükü düşük olan beslenme ile akne şiddetinde azalma saptandığı ile ilgili kuvvetli veriler bulunmakta. Bu gıdalar içinde çikolata, patates, beyaz ekmek, şeker, fast food gıdalar, yağda kızartma, hazır meyve suları, krakerler yer alır."

"Sebze, meyve ve balık yiyen kişilerde akneye daha az rastlandığı yönünde de sonuçlar bildiriliyor. Yüzü ovalama ve sert cisimler sürtme gibi mekanik travmaya neden olacak uygulamalar sivilceleri artırır. Ayrıca lezyonları sıkmak ya da koparmak iyileşme sürecini olumsuz etkileyerek iz gelişimine neden olabilir."


Akneli hastaların ürün seçerken alkali temizleyicilerin sivilcelerini arttıracağını bilmesi gerektiğine işaret eden Dr. Güleç, değerlendirmeleri şu şekilde sürdürdü:


"Özellikle asidik yapıda temizleyiciler tercih edilmeli. Yüz ürünleri seçerken su bazlı olmasına dikkat edilmeli. Bazen kozmetiklerin kendisi de akneye neden olabilir."


"Gözenekleri tıkayan kozmetik hammaddelerin listesi oldukça uzundur ve listede izopropil miristat ve analogları, mineral yağlar, susam yağı, vazelin, kakao yağı gibi nemlendiriciler yer alır. Koyu deri renkli kişilerde deri rengini açıcı maddeler içeren kozmetik ürünlerin de akneye neden olduğu bildirildi."


"Akneli hastalarımızda en büyük yanılgı sivilcelerin çıktığı hızda iyileşmesine olan beklentileridir ki bu birçok hastamızda tedaviye karşı umutsuzluk yaratır. Genel olarak akne tedavilerinde tam bir yanıt almak 2-4 ay kadar sürer."


"Akne tedavisinin uzun soluklu bir tedavi olduğu ve birçok hastamızda idame tedavi gerektiği bilinmelidir. Akneli hastalarımızın tedaviye başlamadan bu tedavilerin uzun süreceğini ve sivilcesiz oldukları dönemde dahi bakımlara devam edileceğini bilmeleri tedaviye uyumlarını arttıracaktır."


fb7f4d293b7d40b186f0ae432b987079

Tuzlu anasonlu çörek

2,5 su bardağı un yaklaşık 200 gr. 125 gr. margarin 1/2 paket 1 kahve fincanı sıvı yağ 2 yumurta 2 çorba kaşığı süt Yeterince tuz 1 kahve kaşığı kadar 1/2 paket kabartma tozu 4 çay kaşığı anason dövülmüş Nasıl yapıyoruz? Kabartma tozu karıştırılarak elenmiş unun



2,5 su bardağı un yaklaşık 200 gr. 125 gr. margarin 1/2 paket 1 kahve fincanı sıvı yağ 2 yumurta 2 çorba kaşığı süt Yeterince tuz 1 kahve kaşığı kadar 1/2 paket kabartma tozu 4 çay kaşığı anason dövülmüş Nasıl yapıyoruz? Kabartma tozu karıştırılarak elenmiş unun
Nelere ihtiyacımız var?
2,5 su bardağı un yaklaşık 200 gr.
125 gr. margarin ½ paket
1 kahve fincanı sıvı yağ
2 yumurta
2 çorba kaşığı süt
Yeterince tuz
1 kahve kaşığı kadar 1/2 paket kabartma tozu
4 çay kaşığı anason dövülmüş
Nasıl yapıyoruz?
Kabartma tozu karıştırılarak elenmiş unun ortasına yumuşak haldeki margarini, yumurta aklarını, tuzu, dövülmüş anasonları ve sütü ilave ederek iyice yoğurun. Yarım saat buzdolabında dinlendirin. Dinlendirilmiş hamuru merdane yardımı ile yarım cm. kalınlığında açın ve istediğini şekilde kesin. Su bardağının ağız kısmı ile kesebilirsiniz. Çörekleri yağlanmış veya pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine aralıklarla dizin üzerine yumurta sarılarını sürün. 200 dereceye ısıtılmış fırının orta katında 20 – 25 dk. kadar fırınlayın.
Not: Görünüm ve tat için çörek otu, susam, tane anasonla süsleyebilirsiniz.



7a7051a71ac446d0bcd449f793023b37

Her Şey Değişir Mi Gerçekten?

Anette İnselberg ilkbaharda raflarda yerini aldığından beri bir hayli ilgi gören "Her Şey Değişir" kitabının yazarı.



Anette İnselberg ilkbaharda raflarda yerini aldığından beri bir hayli ilgi gören "Her Şey Değişir" kitabının yazarı.
Uzun seneler kurumsal hayatta çalışan Anette bizim neslin bir çoğuna olduğu gibi, bir zaman sonra bu hayattan sıkılıyor ve mana arayışına giriyor. Dünyanın farklı yerlerine seyahatler edip, oralardan farklı uygulamalar ve düşünme, olma yöntemleri öğreniyor... Kitabında bu deneyim ve bilgilerinden elde ettiği uygulamaları, ritüeller adı altıyla yeninden yorumlamış. Bu kitabın ortaya çıkmasında amacı sorduğumda "Umutla, cesaretle, dilek dileyerek, harekete geçerek bulunduğumuz durumu değiştirip çözüm odaklı olarak bazı şeyleri değiştirebileceğimizi hatırlatmak istedim" diyor ve ekliyor "Tabii ki bazı şeyler değişmez. Ama bazıları da bizim elimizde."
 
Sizin anlattığınız manada ritüel nedir?
Ritüel aslında bir enerji alanı oluşturuyoruz orada. Kitapta bahsettim aslında her şey enerji. Hepimiz enerjiyiz bütün duygular enerji ve mutsuz olduğumuzda, üzüntülü olduğumuzda, yorgun olduğumuzda enerji alanımız düşüyor. O zaman ne yapıyoruz kanepede yığılıp kalıyoruz, mutsuz oluyoruz. Burada ritüel dediğimiz bir enerji alanı oluşturuyoruz ve seslerle, renklerle, olumlamalarla bilinç altına yönlendirdiğimiz kodlamalarla o enerji alanı sayesinde düşmüş olan enerji frekansımızı yukarı doğru çekmeye çalışıyoruz. Harekete geçmek için o düşük enerjimizi yukarıya çıkarmak için bir alan oluşturuyoruz aslında. Ritüel enerji alanı oluşturmak. Yukarıya doğru çekmek için bir takım yöntemlerle enerji alanı oluşturmak.
 

 
Peki bu sirkeli su, yok tuzlu bilmem ne falan esas olan bu mu yoksa esas olan insanın bunu yaparken niyeti mi?
İkisi beraber. Aslında bunlar atalarımızdan da bildiğimiz yöntemler bunlar tuz, elma sirkesi. Çünkü gerçekten üzerimizdeki negatif enerjiyi alıyor. Bu elimizde var zaten ama ikincisi niyet. Niyetimizi ortaya koyuyoruz, yaptığımız şeye odaklanıyoruz, düşünce yapımızı olumluya doğru döndürüyoruz. Yani beraber ilerliyorlar aslında kullandığımız renkler, sesler, ba en elementler. Aslında eski şaman adetlerinden de esinlendim ve onları biraz daha geliştirdim. Hepsi beraber bir paket program olarak düşünebiliriz aslında.
 
Siz bu bilgilere nasıl vardınız?
Son 10-15 senedir birçok eğitime gittim. Anadolu şifacılığından, şamanlığa, bilinçaltı dönüştürme eğitimleri, meditasyonlar. İşte yurtdışında Tayland'da, Hindistan'da tapınaklarda kaldım bir süre, ses eğitimleri, değerli taş eğitimleri aldım. Ve bunlardan işime yarayan parçaları aldım. Onları birleştirip, dönüştürüp böyle bir enerji alanı yaratma şeklinde de yeni bir oluşum sunmaya çalıştım.
 
Ne arıyordunuz bu eğitimleri alırken?
Hayatımı daha anlamlı hale getirmeyi arıyordum başlangıç olarak. Uzun yıllar borsada çalıştım. Orada tek konuştuğumuz şey daha çok para kazanmak. Ve bu bir süre sonra anlamını kaybetti benim üzerimde. Yani sadece hangisi kazandırır, hangisi kaybettirir insanların kazandıkça hepimizde olduğu gibi daha çok kazanma hırsı... Ve oradaki insanları gözlemleme fırsatı da buldum. Kendi zaaflarımı da aynı zamanda. Ve dedim ki: bunları dönüştürecek, hayatımı bir şey alıp satmaktan daha anlamlı kılacak, insanların ruhuna dokunacak onlara şifa verecek, her şeylerini kaybetseler bile bunun dünyanın sonu olmadığını gösterecek yada sıkışmış olduğu yerden çıkmalarına yardım edecek cesareti bulmak için bir şeyler yapmalıyım, dedim.
On sene çalıştım borsada; son iki senesi bıkmış olsam da cesaret edemedim o işten çıkmaya. Çünkü bir kariyerim vardı, tek bildiğim işti, yetkili olmuşum, iyi bir kurum, iyi bir ortam hani onu bırakmaya çalıştığımda etrafımdan "sana rahat mı battı?" tarzı çok eleştiri aldım. Ve 2 sene sadece bu yüzden devam ettirdim. Tabii ki bir sürü hastalık başladı: bağırsaklarım, boynum, sırtım. O kadar mutsuz ve stresliyim ki sürekli hasta olmaya başladım. Gitmek istiyorum cesaret edemiyorum böyle ağaca çıkmışım orada bir kedi gibi kala kalmışım aslında. Bazen insan kilitleniyor. İşte kilitlendiğimiz yerde "her şey değişir" hadi bir şey yap. Bakış açını değiştir, hadi çözüm odaklı ol. Hepimiz biliyoruz ama unutuyoruz. Düşük enerjiliyim, hastayım, sıkıntılıyım, stresliyim, cesaretsizim diyoruz. İşte sesi, rengi, tütsü ne ise o frekansı yükseltecek onları birleştirip harekete geçirmek ve o ilk adımı attırabilmek gerek.
 

 
Peki dönüşümün ilk adımı ne sizce?
Tekrar içinde yaşam enerjisinin kıpırtısını hissetmek. Çünkü ben kendimde de biliyorum o iki sene boyunca sanki hayat bitmiş gibi davrandım öyle olmadığı halde. Elimde bir sürü güzel şey var ama şükretmeyi unutmuşum.
Aslında elimizde o kadar güzel şeyler var ki ama unutuyoruz işte o yaşam enerjisi düşüyor. Sanki dünyanın tek sorunu bendeymiş yaklaşıyoruz. Değil halbuki. İnsanoğlu dediğinizde herkes çok benzer sınavlardan, deneyimlerden geçiyor. Bunu doğru bir şekilde ele almak, hep çözüm odaklı ele almak gerek.
Bütün kapılarım kapansa bile biliyorum ki benim için en hayırlı başka bir kapı açılacak. Onun farkına varabilmek belki de. İlk adım o bence yaşam enerjisini tekrar bir harekete geçirebilmek.  
 
Bu sürekli olumlu olmak enerji yükseltmek falan bunlarda insanın üzerinde mesela diyelim ki ölümcül bir hastalığa yakalandınız zaten ölüyorsunuz üstüne üstlük vay ben olumlu olamadın o yüzden ölüyorum diye bir suçluluk hissi yaratıyor mu sizce?
Ben o durumdaysam ya da karşımdaki o durumdaysa o anki duygu durumuyla bilgisiyle becerisiyle elinden gelenin en iyisini yaptı. Ben artık öyle diyorum. Ben de bir sürü insana kızıyorum, kendime de kızıyorum mümkün değil bunları yapmamak. Zaten öğrenmek için buradayız. Sonra kendime hatırlatıyorum ben bilgi birikimimle becerimle o anki duygularımla tercihlerimle elimden gelenin en iyisini yaptım bu kadarmış. Bir şey öğrendim şimdi yola devam etme zamanı.
 
Bu yol ölüme de gidiyor olabilir fark etmez...
Her zaman her şeyi öğrenme fırsatı olarak aslında kullanmamız gerekiyor. Her ne olduysa oldu battım, çıktım, ayrıldım, boşandım, aldattım, aldatıldım yani ne olduysa oldu dersini al ve yola devam et. Belki bu bakış açısını bu şekilde ifade etmek daha doğru olacak. Ne olduysa oldu, ne yapayım yani insanım hata yapma lüksünü kendime tanımam gerekiyor çünkü her an doğru olmak mümkün değil. Keşke olsaydı ama mümkün değil. Ben de yataktan ağlayarak kalkıyorum, hata yapıyorum,  insanları istemeden kırıyorum yapacak bir şey yok. Bu bir yolculuk insanız ve öğrenerek yola devam ediyoruz. Üç kere kırıyorum dördüncüde yumuşak bir şekilde söylemeyi öğreniyorum yapacak başka bir şey yok çünkü.
 
Peki en çok ilgi gören belli ritüeller var dediniz onlar hangileri?
Tuz ve sirke ile 21 günlük bir arınma.
 
Anlatır mısınız?
İlk tur 21 günlük bir arınma. İçine tuz ve sirke katılmış suyu . Ve "bütün üzerimdeki ağırlıkları negatif düşüncelerin olumsuzlukların bu suya da toplanmasına niyet ettim" diyoruz. Ertesi sabah suyu dökerken de "Tüm yollarımı, kilitlenmiş işlerimin artık açılmasını seçiyorum, seçiyorum, seçiyorum" diyoruz.
 
21 gün bir düşünceyi beynimize yerleştirmek için gerekli olan gün sayısı. Hem üstümden ağırlıkları alıyorum, hem de yollarımın açılmasıyla ilgili beynimi kodlamış oluyorum. Böylelikle iki taraflı bir temizlik yapılmış oluyor. Bu insanların çok hoşuna gitti ve çok olumlu sonuçlar. Bunların tabi hepsi vesile her şey Allah'tan sonuçta.
 

 
 
Neden bu kadar çok şifa arıyoruz?
Enerjimiz çok düşük sanırım her şey bize çok çabuk sunuldu bu dönemde. Yani bakıyorum işte kıyafet işte her yerde ayakkabı her yerde her şeye çok çabuk ulaşmak çok tatminsiz ve mutsuz etti sanırım. Annemle konuşuyoruz onun çocukluğunda şey diyor bizde ayakkabı alındı bana öyle bir bilgim yok diyordu. Ayakkabı palto bizde böyle bir şey yok. Ağabeyim ablamın eskilerini giyerdim onları da boyatırdık. İşte buydu dedi bizim her şeyimiz.
 
Yani tüketmek yüzünden mi düştü enerjimiz?
Her şeye çabuk ulaşabilmek; yani emek vermeyi unuttuk herhalde. Çünkü kişisel yolculuğum sırasında Datça'da bir çiftlik evinde kalmıştım. Gönüllü olarak çalışmıştım orada. Ve zeytin topladım, zeytinyağı yaptım. Ve orada o kadar emek veriyorsunuz ki o zeytinleri toplama bir ay bir buçuk aylık bir dönem. Yere düşmüş zeytinleri topluyorsunuz, ağaç dallarındaki zeytinleri topluyorsunuz onlar işte çuvallara konuyor işte sonra sıkılacak yere götürülüyor; o kadar emek verdim ki o bir damla zeytinyağı benim için inanılmaz kıymetli oldu. Çünkü ne olduğunu gördüm. Biz her şeyi gidiyoruz marketten pazardan oradan buradan bir şekilde alıyoruz. Halbuki onun altında o kadar büyük bir emek var ki. Onu unuttuk bence.
 
Ve bu bir şifa arayışına mı yol açıyor? Yani hasta mı hissediyor insan emek olmadığı için?
Tabii boşluktan. Boşluk bütün gün evde oturuyorsunuz yapacak hiçbir şey yok yani boşluk çok kötü bir şey. O yüzden insanın sürekli bir şey üretmesi gerekiyor. Zihni ve bedeni boş bırakmak hiç iyi değil. Kalk yürüyüşe çık, bir yemek yap, bir kitap oku, film yaz, onun üstüne konuş üretmek gerekiyor. Bu hayatı daha anlamlı kılmak için bir şey yapmak gerekiyor.
 
O zaman sizin bu önerdiğiniz ritüellerin içinde emek de yüksek bunu görüyorum siz anlatırken. 21 gün sadece su ve tuz da olsa bilmem ne de olsa orada belli bir hedef uğruna emek veriyorsunuz...
Tabii aynen öyle. İnsanı aslında bir disipline sokmaya çalışıyorum ben. Mesela sabahtan kalk ve yap onu. Yani bu bir disiplin sabah kalkınca ne oluyor, ne bileyim kalktın giyin bir yürüyüşe çık bir şey yap arkasından. Bu insanı disipline, emek vermeye işte şey diyor mesela bazılarında ritüel alanını oluşturmak için renklerden tabi faydalanıyorum. Tabii sarı karton al, kırmızı karton al diyorum. Başka renk olmaz mı, diyor. Hayır olmaz. Hem o frekansı kullanıyorum hem de bir emek gerek. Her şeyi yapıyoruz internetten artık. Dışarı çıkmaya bile gerek kalmadı. İki tuşa basıyoruz her şey evimize geliyor. Ama evde tek başına izole edilmiş bir hayat bizi anca mutsuzluğa sürükleyebilir. Bir kedi al; köpek al ne kadar emek aslında. Araştırmalar var evinde kedi köpek olanlar daha uzun yaşıyorlar. Onunla yürüyorsun, mama veriyorsun, veterinere götürüp getiriyorsun ne oluyor bir emek. Yani her şeyin başında bir emek ve yüreğinde taşıdığın sevgiyle bunları yapabilmek.
 
Size ne vesileyle sizden ve kitabınızdan haberdar olduğumu anlatmak isterim son olarak. Babamın Yalova'da bir evi var ve evin olduğu köyden bir komşumuz var. Nermin. Şahane bir kadındır. 3 tane çocuk büyütür, bağa bahçeye, hayvana, eve bakar. Bu kadının 18 yaşındaki oğlu geçen sene lösemi teşhisi aldı ve o gün bu gündür bir mücadele başladı hayatlarında. Bana dedi ki "Damla, böyle böyle bir kitap varmış. Ben burada bulamadım lütfen bana gönderir misin?" dedi. Ben de bu şekilde size ulaştım. Ona bir şey söylemek ister misiniz?
Ay ona gidip sarılıp öpmek isterim. Gerçekten çok duygulandım işte böyle şeyler beni çok duygulandırıyor. Çünkü işte morali bozuk doktorlara gidiyor tabi ki her türlü yardımı alıyor tabi ki pozitif bilim başımızın tacı. Bunlar tamamlayıcılar. Bir de moral çok önemli yani kendisi için oğlu için bir şey yapmaya çırpınıyor. İnşallah Allah yardımcısı olsun bu ritüellerle en azından moralleri yüksek olsun ve bir çıkış kapısı açılsın dilerim ki.
 
İnşallah. Teşekkürler...
 



15e72190540e4a4f89771dc58e3dba18