19 Şubat 2020 Çarşamba

Tekrarlayan anormal vajinal akıntı

Vajinal akıntı birçok kadının yaşadığı bir durumdur. Uzun süre devam eden ya da tekara eden vajinal akıntılar ise endişeye sebep olabilmektedir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Tamer Gültekin, tekrarlayan anormal vajinal akıntı sebeplerini ve tedavilerini anlattı.

Jinekoloji polikliniğine başvuru sebeplerinin en başında vajinal akıntı şikayeti gelmektedir. Birçok sebepten kaynaklanan akıntı şikayeti en sık olarak rahim ağzı veya vajinanın enfeksiyonundan kaynaklanmaktadır. Nadir de olsa kötü huylu bir takım hastalıklarla birlikte olabileceğinden hafife alınmaması gereken bir şikayettir.

Vajinal akıntı, kadın üreme sisteminde önemli bir temizlik işlevi görür. Vajina ve rahim ağzındaki bezler tarafından yapılan sıvı ölü hücreleri ve bakterileri uzaklaştırır. Bu vajinayı temiz tutar ve enfeksiyonu önlemeye yardımcı olur. Çoğu zaman, vajinal akıntı tamamen normaldir. Adet döngüsünün düzenine bağlı olarak koku, renk, miktar değişiklik gösterebilir. Örneğin, yumurtladığınızda, emzirme sırasında veya cinsel olarak uyarıldığınızda daha fazla akıntı olabilmektedir. Bu değişikliklerin hiçbiri alarm nedeni değildir. Ancak renk, koku veya tutarlılık normalden oldukça farklı görünüyorsa, özellikle de vajinal kaşıntı veya yanma varsa, bir enfeksiyon veya başka bir durumla karşılaşılabilir.

Tekrarlayan vajinal akıntının sebepleri nelerdir?

Vajinanın normal bakteri dengesindeki herhangi bir değişiklik koku, renk veya akıntı dokusunu etkileyebilir. Vajinal akıntının artmasını birçok nedeni olabilir:

Antibiyotik veya steroid kullanımıBakteriyel vajinoz, hamile kadınlarda görülen bir bakteriyel enfeksiyonDoğum kontrol haplarıRahim ağzı kanseriChlamydia veya gonorrhea (STD), cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlarDiyabetAmeliyat sonrası pelvik enfeksiyonPelvik inflamatuar hastalık (PID)Trikoniyaz, tipik olarak kasılmış ve korunmasız cinsel ilişkiden kaynaklanan paraziter bir enfeksiyonVajinal atrofi, menopoz döneminde vajinal duvarların incelmesi ve kurumasıVajinit, vajina içinde veya çevresinde tahrişMaya enfeksiyonları

Nasıl tedavi edilir?

Tedavi şekli akıntının sebebine göre farklılık göstermektedir. Kronikleşmiş yani tekrar eden vajinal akıntı muhtemelen kronik vajinit nedeniyle olmaktadır. Klasik ağızdan hap şeklinde veya vajinal fitil şeklinde kullanılan antibiyotikler bazen etkisiz kalabilmektedir. Bu durumda farklı alternatif tedaviler uygulamak tedavi için gereklidir. Tekrarlayan vajinal akıntının mutlaka ciddiye alınıp kontrol ve tedavi edilmesi gerekir.

Ayrıca vajinal akıntıyı önlemek için çeşitli hijyenik önlemler alınabilir. Vajinayı temiz tutmak, kozmetik ürünlerle yıkamamak, %100 pamuklu iç çamaşırı kullanmak alınacak kişisel hijyen tedbirleri arasındadır.

Op. Dr. Tamer Gültekin

c119520a220d429eb9e58983254ae452

Bu bitkilerde kanser karşıtı etken maddeler bulundu

Araştırmacılar, tıbbi bitki olarak kullanılan bazı bitkilerin aynı zamanda kanser karşıtı etken maddeler barındırdığını keşfettiklerini duyurdu.

Singapur'daki Ulusal Singapur Eczacılık Üniversitesi'nden araştırmacılar, bu bitkiler üzerinde bulunan kanser karşıtı içeriklerin kanser tedavilerindeki geleneksel bitki kullanımının yanı sıra yeni tedavi edici etkenlerin geliştirilmesi için de yol açacağını kaydetti.


Futurity'deki habere göre, araştırmacılar Bandicoot meyvesi olan 'Leea indica', Güney Afrika yaprağı olarak bilinen 'Vernonia amygdalina' ve 'Vitex trifolia' bitkileri üzerindeki etken maddelerin meme, rahim, kolon, lösemi, akciğer ve yumurtalık kanserlerinin büyümesini engelleyebildiği saptadı.


Araştırmayı yürüten Doç. Dr. Koh Hwee Ling, tıbbi bitkilerin çok eski tarihlerden bu yana tedavi destekleyici olarak kullanıldığını ancak bu bitkilerin kanser önleyici etkenlerinin yeteri kadar araştırılmadığını söyledi.


Bitkiler kanser tedavisinde kullanıldı

2010-2013 yılları arasında gerçekleştirilen çalışmada araştırmacılar, Singapur ve çevresinde yetişen çeşitli tıbbi bitkileri inceledi.  Araştırmacılar tıbbi bitki kullanımının genel insan sağlığı, toksinlerden arınma ve bağışıklık sistemini güçlendirme gibi üç önemli nedeni olduğunu ortaya çıkardı. Bu bitkilerin bazıları da kanser tedavileri için kullanıldı. Araştırmada doktorlar, 'Bandicoot berry', 'Sabah snake grass', 'Fool's curry leaf', 'Seven star needle', 'Black face general', 'South African leaf', ve 'Simple leaf chaste tree' bitkilerini daha derin inceledi.

'Seven star needle' bitkisinden elde edilen alıntıların rahim, kolon, akciğer ve yumurtalık kanserine karşı iyi sonuç verdiği ifade edildi. 'Fool's curry leaf' ve 'Black face general' bitkilerinin ise bazı kanser hücrelerine karşı etkili bir şekilde savaştığı tespit edildi.


ec5cb4c259a042a6bc04235608cea1e8

7 Şubat 2020 Cuma

Evde yapılabilecek spor hareketleri

Vücudunuzun şekillenmesi için spor salonunda uzun saatler boyu çalışmak zorunda değilsiniz. Kendinize her gün evde 10 dakika ayırmanız yeterli.



Vücudunuzun şekillenmesi için spor salonunda uzun saatler boyu çalışmak zorunda değilsiniz. Kendinize her gün evde 10 dakika ayırmanız yeterli.
Karın bölgesi için
Yere sırtüstü uzanın. Dizlerinizi kırın, ayaklarınız yere basıyor olsun. Ellerinizi başınızın arkasında birleştirin. Başınızı ellerinizden destek alarak kaldırın. Bu esnada ayaklarınızı yerden kaldırmayın. Başınızı bırakın. Kalkarken nefes verin, yere inerken nefes alın. Bu hareketi 3 set 10'ar kez tekrarlayın.
 
 
Bacaklar için
Yere sağ yanınıza yatın. Başınızı sağ elinizin iç kısmına bırakın. Sol eliniz göğsünüzün önünde yere sıkı basin. Bacakalrınız üstüste dursun. Ayaklarınızın ucundan başınıza kadar düz bir hat oluşturduğunuzdan emin olun. Sol bacağınızı nefes alırken yukarı kaldırın, sonra nefes vererek yere indirin. Bu hareketi 3 set 30'ar kez tekrarlayın.
 
 

 
Kalçalar için
Ayakta dik durun. Ayaklarınızın arası iki yumruğunuzun genişliğinde olsun. Dizlerinizi kırarken kollarınızı yere paralel olacak biçimde dümdüz ileri uzatın. Yüzünüz yere, başınızın tepesi karşı duvara baksın. Dizlerinizin ayak parmaklarınızın geçmediği, yani ayak parmaklarınızı gördüğünüz bir noktada dengenizi bulun. Kollarınızı ileri uzatırken kalçanızı geriye doğru uzatın. Bu esneme kalçanızın şekillenmesine ve selülitlerinizin azalmasına yardımcı olur. Hareketei kolay yapabilmek için önünüze bir sandalye koyabilir, sandalyenin üst kısmını iki yanından tutabilirsiniz. Bu hareketi 3 set 10'ar kere tekrarlayın.




8050f4e0db5542a9bd01f5e73dceb0c6

Sezonun renk raporu

Soğuk kış aylarına bu sıcak renklerle pozitif başlamak için yazımıza göz atın, pişman olmayacaksınız.



Soğuk kış aylarına bu sıcak renklerle pozitif başlamak için yazımıza göz atın, pişman olmayacaksınız.
Artık "kış aylarında koyu renkler giyilir" kuralı yıkıldı. Hatta 2015 sonbahar-kış sezonu canlı ve yazı hatırlatan renkleriyle bizleri uzun bir süre, kış moduna sokamayacak kadar da renkli. Kışın soğuk ve kasvetli havasını dağıtan bu sıcacık renklerle yeni sezonda alternatifiniz çok. Bu sezon, doğanın natürel tonları tasarımlara bohem bir hava katarken, pastel pembeler, ekru tonları, militer yeşil, mavi, bordo, kremit tonları, kırmızı ve turuncu 2016 kışının parlayan renklerinden... Bu canlı renklerin yanı sıra kış beyazı ve zamansız siyah yine başrolde olacak. Sezonun renk raporuna göz atıp soğuk kış aylarına bu sıcak renklerle pozitif başlamaya ne dersiniz?
 

 
Güçlü kırmızı
Tutkulu, göz alıcı, seksi, asi ve cesur anlamları ifade eden kırmızı, 2015-2016 sonbahar-kış sezonunun en güçlü rengi. Feminenliğin dozunun arttığı kırmızı parçalar, baş döndürmeye yetiyor. Volanlar, derin yırtmaçlar, fırfırlar, şifonlar, aksesuvarlar, satenler, kürkler, brokarlar, satenler, modern dokular, kesimler, formlar, materyaller ve sezonun öne çıkan parçalarıyla bu kış kırmızı, mertebe atlıyor. Alışveriş listenize kırmızıyı altın harflerle yazın! Unutmayın, kırmızı, sizi özgür ve güçlü kılan tek renk.
 

 
Parlak turuncu
Bu kışın ışık saçan rengi, hiç şüphesiz turuncu ve tonları olacak. Canlı ve pozitif enerjisiyle turuncu, 2015-2016 sonbahar-kış sezonunun en parlak tonu. Kışın kasvetli havasını dağıtmanıza yardımcı olan turuncu parçaların, görünümünüze canlılık ve hareket katacağı kesin. Sezonun renk paletindeki yeşil ve maviyle birlikte renk blokları oluşturan turuncu, devetüyü, siyah ve gri tonlarıyla da kusursuz bir uyum yakalıyor.
 

 
Mücevher tonları
Yeşil, mavi, sarı, turuncu mor ve yılın bir diğer rengi orkide, bu renkler en parlak en canlı mücevher tonlarıyla değerine değer katıyor. Gösterişli bir kış için mücevher tonları en seksi ve en göz alıcı siluetlere imza atarken, cesur kadınlar mücevher gibi parıldayan tasarımlarla arzı endam ediyor. Özellikle gece şıklığınız için bu renklere mutlaka şans verin.
 

 
Asker yeşili
Militerden, yeşilden, kamuflajdan sıkılmak yok! Sezonun sert tavrını temsil eden militer trendi, asker yeşili tonlarıyla hem parkalarda hem de tulum ve elbiselerde vücut buluyor. Bu rengi aksesuvarlarına da dahil etmek isteyenler için bu kış alternatif çok.
 

 
Asil marsala
2015'in rengi olan marsala, kiremite çalan şarap rengi aslında. 2015 sonbaharının son demlerinde ve 2016 kışının sert zamanlarında marsala asil tavrını devam ettirecek. Son derece sofistike ve asil bir renk olan marsala, bordoyu anımsatan bir renk olarak tanımlanabilir. Pantone'nin açıklamasından ilham alan tasarımcılar bu sezon podyumları marsala ve tonlarına boyadı. Siyah ve marsala ikilisi lüks kumaşlarla kusursuz bir uyum yakalarken yılın renginin en şık temsilcisi Hermes oldu.
 

 
Metalik gümüş
Sezonun fütüristik rengi metalik gümüş tonları, Louis Vuitton, Saint Laurent, Nina Ricci podyumlarında parıl parıl parlarken altın tonlarına adeta meydan okuyor. Metalik parıltılar, sezonun asi aynı zamanda cool tavrını temsil ediyor. Metalik ve gümüş tonlarıyla aranız iyiyse bu kış yaşadınız!
 

 
Romantik pembe
Pantone, 2015'in rengini Marsala olarak belirledi, 2016'nın rengini ise pembenin başka bir tonu olan hanımeli olarak açıkladı. Sezonun lolita tavrını ve romantik siluetlerini temsil eden pembe ve hanımeli tonları, iç açıcı kombinlerle kışın en neşeli rengi oluyor. Minimal kesimlerdeki hanım hanımcık pembe elbiseler, feminen pembe tüvitler, toz pembe paltolar ile bu kış tek bir pembe parça ile zarif bir görünüm elde etmeniz çok kolay.
 

 
Zamansız siyah
"Mevsimsiz, zamansız, klasik, kurtarıcı renk" dersek cevabınız "Siyah" olur değil mi? Bu kış da tasarımcılar, bu klasiğin hakkını verdi. Farklı doku ve kesimlerde karşımıza çıkan siyah, asil elbiselerde, kadife gibi parlak kumaşlarda, maskülen takım elbiselerde, gösterişli kürklerde kendine bir kez daha hayran bıraktırıyor.
 

 
Kış beyazı
Beyazın sadece yaz değil kış rengi de olduğunu artık kabul ettik. Tasarımcılar bu soft rengi, kış koleksiyonlarından eksik etmezken, örgüden şifona birçok doku ve materyalle karşımıza çıkan beyaz her kadına ve tarza hitap ediyor. Bu kış için tavsiyemiz upuzun beyaz bir palto ve örgü beyaz trikolar... Kısacası beyaz giyin kış günü!
 

 
Kahverenginin elli tonu
Grinin elli tonundan sonra 2015-2016 sonbahar-kış sezonunda, kahverenginin elli tonuna geçtik. Koyu kahveden açık beje kadar geniş renk skalasıyla, sonbaharın hüzünlü rengi kahverengi, hem tek başına hem de kontrast renklerle bu kışa damga vuracak. Kahverengi takımlar, paltolar, trikolar, örgüler, ceketler ve pantolonlar ile sonbahara merhaba diyebilirsiniz.

Yazı: Esra Çoruh



c5765b28850a48648cd946c9baa87ad5

5 Şubat 2020 Çarşamba

Yeme bozukluğu nedir?

Yeme bozukluğu nedir, hangi hastalıklara yol açar? Yeme bozukluğu hakkında bilmeniz gereken tüm bilgileri uzmanlardan öğrenin!



Yeme bozukluğu nedir, hangi hastalıklara yol açar? Yeme bozukluğu hakkında bilmeniz gereken tüm bilgileri uzmanlardan öğrenin!
Yeterince zayıf, yeterince genç, yeterince hoş musunuz? O halde günümüz koşullarında güzelsiniz. Evet! Moda endüstrisinin manken kriterleri ve sosyal medyanın özellikle gençler tarafından sıkça kullanılmasından sonra algı olarak herkeste bu kriterler oluştu. Güzelliğin yalnızca zayıflıkla olabileceğine kendimizi inandırmış durumdayız. Oysa geçmiş yıllarda balık etli kadınların makbul görüldüğünü, 34 beden kadınların kriterlerde yer almadığını biliyor muydunuz? Problemin kökenine baktığımızda ise bizi mutlu yapacak şeyin daima standartta ne varsa o olduğuna kendimizi inandırmamız. Oysa öncelikle kendi var olan güzel yanlarımızı ortaya çıkarsak ve herkesin kendine özgü özellikleriyle güzel olduğunun farkına varsak her şey çok daha kolay, herkes çok daha güzel olmaz mı?
 
Yeme bozuklukları hakkında bilinmesi gereken 10 önemli detay
 
Diyetisyen Özden Kaçar, yeme bozuklukları hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.
 
Yeme bozuklukları bir seçim değil. Hastalıklar Anoreksiya Nervosa, Blumia Nervosa, Ortoreksiya, Gece Yeme Sendromu, Diablumia gibi aslında her birimizin risk grubu altında olduğu çeşitli formlarla karşımıza çıkıyor.

 
Anne ve babalar yeme bozukluklarına sebep olmuyor fakat ebeveynler bu konuda daima suçluluk duygusu hissediyor. Bu hastalıklar her yaş grubundan kişiyi cinsiyet ayrımı yapmadan etkiliyor. Amerika'da 50 yaşın üzerindeki kadınların yüzde 13'ü, yeme bozukluğu davranışları ile uğraşıyor.

 
Bir kişinin dış görünüşüne bakarak bu kişinin yeme bozukluğu hastalıklarından herhangi birine sahip olduğu söylenemez. Yeme bozuklukları hastalıkları ciddi bir sağlık problemi olduğundan hastalığın teşhisi uzman kontrolünde olmalıdır.

 
Yeme bozuklukları genellikle depresyon, anksiyete gibi zihinsel koşullarla birlikte ortaya çıkar. Yapılan bir araştırmada yetersiz beslenmenin bir kişinin kişiliğini bozabilecek etkiye sahip olduğunu gösteriyor.

 
Yeme bozuklukları hastalıkları son dönemde oldukça yaygınlaştı. Hastalıkların görülme sıklığı çocuk yaşlara kadar düştü. Durumun bu noktaya gelmesinde sosyal medyanın etkisi de oldukça fazla.

 
Bazı kişilerde uzun süre boyunca yetersiz gıda alımı aşırı egzersiz isteğini tetikliyor, yeme bozukluğuna davetiye çıkarıyor.

 
Uzun süre boyunca kötü beslenen kişiler ilerleyen zamanlarda gıda seçiminde akılcı davranamıyor.

 
Yeme bozukluğuna sahip kişinin beslenmesinin bir diyetisyen tarafından planlanması tedaviye yanıt alabilmek açısından oldukça önemli. Çünkü bu tarz hastalığa sahip kişiler yemek yediklerini iddia etseler dahi hastalar aileden gizli yediklerini çıkarma yoluna gidebiliyor. Hastanın doktorunun, psikoloğunun, diyetisyeninin ve ailesinin ekip halinde yol alması çok önemli.

 
Beden ve ruh hastalıkları içinde 'Yeme Bozuklukları' en yüksek ölüm oranına sahip. Amerika'da 30milyon kişi yeme bozukluğuna hastalıklarıyla uğraşıyor ve her 62 dakikada bir yeme bozukluğu sebebiyle bir kişi hayata veda ediyor.

 
Kötü beslenme ağır fiziksel ve psikolojik problemlere neden olabilir (Garner 1997).Hastalığa dair şüpheniz varsa mutlaka doktora başvurmalısınız.

  
Yeme bozuklukları hangi hastalıklara yol açar? Yeme bozukluğu ölüm nedeni olabilir mi?
Yeme bozuklukları hastalıkları özellikle düşük kilo ağırlığında olan kişilerde vücudun susuz kalmasına (dehidrasyon),
Anemiye (kansızlık),
Kişilerin öğün sonrası kusmalarına bağlı olarak görülen diş çürükleri ve diş eti hastalıklarına,
Kusmaya bağlı olarak ilerleyen dönem için risk oluşturan kansere,
Bağışıklık sisteminin düşmesine,
Düşük magnezyum ve potasyum değerlerine ve buna bağlı olarak görülebilecek kalp hastalıklarına,
Kalpte ritim bozukluklarına,
Hipotansiyona yani tansiyon değerlerinin düşük olmasına,
Böbrek yetmezliğine,
Karaciğer hastalıklarına ve ani zayıflama ile birlikte karaciğer enzimlerinde ani artışa,
Kemik eklem hastalıklarından özellikle osteoporoza,
Psikolojik hastalıklara, sürekli depresyon halinde olmaya sebep oluyor.

 
Tüm bu hastalıklarla birlikte ölümcül sonuçlarla karşılaşmak mümkün. Bu sebeple yeme bozuklukları hastalıklarında erken teşhis oldukça önemli. Hastalık sahibi kişi tedaviyi reddetse bile hekiminin, psikoloğunun, diyetisyeninin ve ailesinin kişiyi ikna etmesi, daima destek olması gerek.
 

 
Yeme bozukluğu testi
 
Şişli Kolan International Hospital, Obezite ve Metabolik Cerrahi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Bora Koç, aşağıda sıralanan sorulara verilecek samimi cevaplarla kişinin yeme bozukluğu eğilimi olup olmadığı ile ilgili fikir sahibi olabileceğini belirtiyor.
 
Sorulara mümkün olduğunca dürüstçe cevap verilmesinin önemli bir nokta olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Bora Koç, kişilerin testte yer alan sorulara evet veya evetlerinin olması durumunda üzülmemeleri gerektiğini belirterek pek çok kişinin bu problemi yaşadığını doğru uzmanlardan yardım alarak bu sorunun üstesinden gelebileceklerini ifade ediyor.
 
Hiç yemek yemeyi durdurmak istediniz mi? Bunu yapamayacağınızı mı düşünüyorsunuz?

 
Sürekli ne yiyeceğinizi veya kilonuzu düşünüyor musunuz?

 
Sürekli kendinizi, ne yiyeceğinizi ya da nasıl bir diyet yapacağınızı planlarken bulur musunuz?

 
Kusturma, egzersiz, müshil veya diğer temizleme yöntemleriyle aşırı yemenizi dengelemeye çalışır mısınız?

 
Diğer insanlarlayken, yalnızken yediğinizden farklı mı yersiniz?

 
Aile üyelerinizden ya da bir doktordan yemek alışkanlıklarınız veya kilonuz hakkında endişe duyduklarına dair bir yaklaşımla karşılaştığınız olur mu?

 
Bir seferde çok miktarda yiyecek yiyor musunuz (Aşırılık)?

 
Ağırlık sorununuz, gün boyu "atıştırma" yüzünden mi?

 
Duygularından kaçmak için yemek yiyor musunuz?

 
Aç değilken yemek yiyor musunuz?

 
Daha sonra yemek için yiyecek sakladığınız olur mu?

 
Gizli gizli yer misiniz?

 
Kendinizi tamamen aç bıraktığınız ya da ciddi bir şekilde sınırlayıp çok çok az yediğiniz olur mu?

 
Hiç başkalarının yemeğini çaldınız mı?

 
Daha sonra yeterince yiyeceğiniz olduğundan emin olmak için hiç yiyecek sakladınız mı?

 
Kilonuzu kontrol etmek için fazla egzersiz yapar mısınız?

 
Aldığınız kalorilere karşı yaktığınız kalorileri saplantılı bir şekilde hesaplar mısınız?

 
Sık sık yediğiniz şey hakkında suçluluk ya da utanç duyar mısınız?

 
Hayatınızı "istediğiniz kiloya indiğinizde" başlaması için bekliyor musunuz?

 
Yemekle olan ilişkiniz konusunda umutsuz hissediyor musunuz?

 

 
Yeme bozukluğuna karşı 5 etkili öneri
 
Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Alev Erkan, yeme bozukluğu olan gençlerin ailelerine, bu soruna karşı etkili yolları anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
 
Aşırı kilolu gençler ya da bilinçsiz rejimler yaparak zayıf olma tutkusunun esiri olanlar! Hiç kuşkusuz bu iki durum da farklı sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor. Karaciğer yetmezliğinden adet düzensizliğine, hormonal dengesizliklerden mental sorunlara kadar birçok problem sağlıksız beslenmenin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki, kilo sorunu nedeniyle hastaneye başvuran hastaların sayısında son dönemlerde büyük artış yaşanıyor. Peki ne yapmalı? eslenme ve Diyet Uzmanı Alev Erkan, yeme bozukluğuna karşı yapılması gerekenleri anlattı.
 
Israrcı olmayın
Küçükken ailenin yemek yemeyen çocuğuna sürekli yeme konusunda ısrarcı olması, ileride istenilmeyen sonuçlara neden olabiliyor. Onlardan biri de kilo problemi. Çocuğa yemek konusunda ısrarcı olunmamalı. Çocuk yeterli yediği halde ısrarla az yediğini düşünmek ve yemek yedirmeye çalışmak, ters etki yaratabildiği, çatışmayı artırabildiği gibi çocukta inatlaşmaya bağlı ısrarla az yemeye veya sağlıksız gıdalara yönelmeye de neden olabiliyor.
 
Sürekli bu konuyu konuşmayın
Bebeklikten itibaren çocuğun çok veya az yemek yemesi ve kilosu sürekli gündemde tutulmamalı. Onunla sürekli bu konuda tartışılması veya anne babanın kendi bedeni ile ilgili sürekli "çok kilo aldım, kilo verdim" gibi yorumlar yapması da çocuğun ilgisinin bu yöne kaymasını artırabiliyor ve çocuğun bu konuda saplantılı davranışlar sergilemesine yol açabiliyor. Onun yerine doğru yaklaşım yemek yeme meselesini birinci gündem maddesi yapmadan, yemek yemeyi de sosyal hayatın bir rutini ve ihtiyaç olarak göstermek, kilo problemleri konusunda ise rencide edici, eleştirici veya çocuk kilosuna dikkat ediyor diye aşırı takdir eden davranışlardan kaçınıp, bir uzmandan yardım almak şeklinde olmalı.
 
Yaşına uygun besleyin
Anne babalar çocuğu için yaşına uygun beslenmeyi, doğru ve yanlış seçenekleri bilmeli. Sonrasında ise evde veya dışarı çıktığında çocuğun bu besinleri tüketmesi için uygun ortamı sağlamalı. Bu nedenle gerekirse bir diyetisyenden destek alarak, çocuğunuzun yaşına göre ihtiyacı olan besin içeriklerini öğrenebilir ve çocuğunuzu da doğru yönlendirebilirsiniz.
 
Gelişigüzel bitki çayları kullandırmayın
Sosyal medyada sıklıkla öne çıkan 'hızlı kilo verdirme' yöntemleri, bitki çayı vb reklamlar ya da kalori hesaplamasına dayalı uygulamalar çocuğun kafa karışıklığını gitgide artıracağı için, bunlara maruz kalması engellenmeli. Gelişigüzel bitki çayları kullanmasının yol açacağı zararlar hakkında mutlaka bilgilendirmelisiniz. Hatta mümkünse çocuk kilo/ beslenme/ zayıflama gibi bilimsel tabanlı olmayan web sitelerinden/ aplikasyonlardan uzak tutulmalı. Bu tür uygulamalardaki 'yarıştırıcı' yaklaşımlar, tartılıp düşünülmeden geliştirilmiş ödül yöntemleri hatta bazen kullanılan görseller bile çocuğun beden algısının değişmesine neden olabilir.
 
Hazır gıdalara karşı bilinçlendirin
Beslenme ve Diyet Uzmanı Alev Erkan, "Çocuk hazır yemek kültüründen mümkün olduğu kadar uzak tutulmalı, mutlaka ev yemeği ve taze meyve tüketme alışkanlığı kazandırılmalıdır. Çünkü bir yandan hazır yemek kültürü bir yandan da günden güne daha da çekici hale gelen atıştırmalıkların baskısı altında kalabiliyorlar; öyle ki yaptıkları diyetten sıkıldıklarında soluğu hazır yiyeceklerin yanında alıp, sınırsız bir şekilde kendilerini yemeğe veriyorlar. Bu durumda özellikle küçük yaş grubundaki çocuklar için yemekleri görsel olarak zevkli hale getirmek destekleyici olabilir. Daha büyük yaş gruplarında ise yanlarında taşırken güçlük çekmeyecekleri lezzetli atıştırmalıklar koymak (meyve kurusu, kuruyemiş, süt gibi) tokluk sağlayacağı için abur cubura karşı ihtiyaçlarının azalmasına katkı sağlayabilir" diyor.
 
Obezite hızla yaygınlaşıyor
Son yıllarda giderek artan fast-food beslenme alışkanlığına hareketsiz yaşam sürmek de eklenince çağın salgın hastalığı obezite hızla yaygınlaşıyor. Diyabetten kansere çok ciddi hastalıklara zemin hazırlayan obeziteye bağlı olarak çok küçük yaşlarda bile karaciğer yağlanması, insülin direnci gibi problemler yaşanıyor. Yetişkinlikte şişman olan kişilerin yaklaşık üçte birinin çocukluk döneminde de şişman olduğu biliniyor. Üstelik küçüklüğünden itibaren kilolu olanların yetişkinlikte zayıflaması ve beslenme alışkanlıklarını değiştirmesi daha zor olabiliyor.
 
Yanlış diyet ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor!
Kızların 'zayıflığı' güzellikle eşdeğer tutması, bu amaçla çok düşük kalorili diyetlerden içeriği bilinmeyen bitki çaylarına yönelmesi; erkeklerin de kas kütlesinde artış vadeden protein tozlarına, yanlış diyet ve bilinçsiz spor uygulamalarına başvurması hayati sorunlara bile yol açabiliyor. Karaciğer yetmezliği, baygınlık, büyüme ve gelişmede yavaşlama, kızlarda adet gecikmesi, erkeklerde testosteron artışına bağlı hormonal dengesizlikler sadece birkaçı. Böyle durumlarda mutlaka bir uzmanın kapısını çalmak gerekiyor.
 

 



84c70d67e6ac4c7983183c758027bc0b

Baba ve çocuklarından 10 duygusal an!

Babalar ve çocukların eğlenceli anlarından kareler...

Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


Baba ve çocukları


b771b399d94c433ebc56bd6e29d2e581

3 Şubat 2020 Pazartesi

Kan şekerini düşüren 5 beslenme hatası!

Diyetisyen Olcay Barış, kan şekerini dengede tutmanın püf noktalarını anlattı.



Diyetisyen Olcay Barış, kan şekerini dengede tutmanın püf noktalarını anlattı.
Dünyada her geçen gün unlu, şekerli, doymuş yağlardan zengin gıdaların, şeker veya fruktoz (meyve şekeri) içeren içeceklerin ve fast food türü besinlerin tüketiminin artmasına paralel olarak  obezite (şişmanlık) ve Tip 2 diyabetin görülme oranı yükseliyor. Tip 2 diyabet gelişmeden önce oluşan aşırı insülin salgısı sonucunda da "hipoglisemi",  bir başka deyişle kan şekeri düzeyinin 70 mg/dl veya altına düşmesi tablosu gelişiyor. Glikoz düzeyinin çok düşük olması tehlikeli bir  durum. Çünkü beyin tek enerji kaynağı olarak sürekli glikoza, bir başka deyişle 'kan şekerine' bağımlı oluyor. Kan şekeri düştüğünde göz kararması, bayılma atakları, halsizlik, baş dönmesi  ve titreme gibi sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Peki ama hangi beslenme hataları hipoglisemiye neden oluyor? Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Olcay Barış kan şekerinin düşmesine yol açan beslenme hatalarını ve kan şekerini dengede tutmanın püf noktalarını anlattı.  
 
Yoğun çalışma temposu da önemli bir etken!
Hipoglisemi; obezite ve Tip 2 diyabet oranındaki artışa paralel olarak yükseliyor. Genellikle tip 2 diyabetin erken dönemi olsa da, sadece bu nedenlerden dolayı ortaya çıkmıyor. Yoğun çalışma temposu ve aşırı stres nedeniyle yeteri miktarda kalori veya karbonhidrat alınamadığında veya ağır egzersiz durumlarında kan şekeri belirli bir düzeye erişemediğinde de hipoglisemi görülebiliyor. 
 
1. Hata: Sık beslenmek yerine, vücudu aç bırakmak, öğün atlamak
Zamanında yenilmesi gereken öğünün atlanması, geciktirilmesi veya ara öğünlerin atlanması kan şekeri düşüklüğüne sebep olarak halsizlik, baş ağrısı, titreme, terleme, çarpıntı ve konsantrasyon güçlüğü gibi yakınmalara sebep olabiliyor.
 
Doğru - Öğünleriniz arasında en fazla 3 saat olsun:  Açlık ataklarını kontrol altına almanız gerekiyor. Bunun için açlık hissine göre değil, saate göre beslenin. Uyandıktan itibaren belli aralıklarla 3 ana öğün, 3 de ara öğün yapın ve öğünler arasının en fazla 3 saat olmasına dikkat edin. Öğle ve akşam yemeğinizin arası uzunsa, bir ara öğün daha ekleyin. Böylece insülin hormonu düzgün bir şekilde salınır ve kan şekerinin sabit düzeyde kalmasını sağlar.
 
2. Hata: Şekerleme ve fastfood tipi beslenme
Çikolata, pasta ve fast food tipi besinlerden uzak durun. Çünkü bu besinlerde bulunan basit şeker ile yağ, kan şekerinin hızlı bir şekilde yükselip daha sonra  bir anda düşmesine sebep oluyor.
 
Doğru- Basit şeker yerine kompleks şekerli besinleri tüketin: Basit şekerler kolay sindiriliyor, hızla kana karışıyorlar. İnsülin hormonunu salımını arttırarak hızla kan şekerini düşürüyorlar. Bunun aksine kompleks şekerlerin sindirimleri uzun sürdüğü için kan şekerini hızla yükseltmiyor, kandaki şeker düzeyinin sabit kalmasına yardımcı oluyorlar. Kızartma yerine ızgara, haşlama, fırında hazırlanan yiyecekleri tüketin. Basit şeker (çikolata, şeker, jelibon) yerine kompleks şeker içeren tam tahıllı ekmek, bulgur pilavı, kepekli makarna, meyve, bakliyat ve proteinli ürünleri (süt, peynir, yoğurt, ayran) tercih edin.
 
 3. Hata: Çok düşük kalorili şok diyetler uygulamak
Çok düşük kalorili diyet planları baş ağrısı, baş dönmesi ve açlık ataklarına sebep olabiliyor. "Açlığı açlıkla terbiye etmeyin". Hipoglisemide amaç hipogliseminin nedenini belirleyip tedavi etmek olmalı. Bu yapılmadan başlanılan bilinçsiz diyetler yalnızca baş ağrısı ve yorgunluk yapmakla kalmıyor, aynı zamanda panik atak nöbetlerine de yol açabiliyor.
 
Doğru - Düşük kalorili diyetler asla uygulanmayın: Diyet kişiye özeldir. Bu nedenle enerji, protein, yağ ve karbonhidrat dengesi ihtiyacınıza göre düzenlenip beslenme planı ona göre bir uzman tarafından oluşturulmalı.
 
4. Hata: Aç karnına egzersiz yapmak
 Egzersiz kan şekeri kontrolünde fayda sağlıyor. Ancak aç karnına yapıldığında  göz kararması ve baş dönmesi oluşabiliyor.
 
Doğru – Egzersiz öncesinde sağlıklı atıştırın: Egzersize gitmeden 45-60 dakika önce mutlaka kepekli ekmek, peynir, meyve veya süt, diyet bisküvi, 10 fındık gibi dengeli bir öğün yapın.
 
 5. Hata: Alkol ve kafein miktarına dikkat etmemek
Alkol, kan şekerini önce yükseltip sonra düşürdüğü için tüketiminden mümkün olduğunca  kaçının. Kafein glikoz dengesini yeniden kazanmak için yardım etmesinin dışında bu durumun kötüleşmesine de zaman zaman neden olabiliyor.
 
Doğru – Sınırlı miktarda tüketin: Alkolü aç karnına değil, dengeli bir öğünle tercih edin. Kahve, çay ve çikolatalı içeceklerden de kaçının veya bunları sınırlı sayıda tüketin.
 



670eeef007584747bd53eb57debc3c1d

Kordon kanı nedir, ne işe yarar?

Kök hücre başta kan ve kemik iliği kaynaklı kanserler olmak üzere çeşitli kanser tiplerinde kullanılan kordon kanı hakkında bilmedikleriniz.



Kök hücre başta kan ve kemik iliği kaynaklı kanserler olmak üzere çeşitli kanser tiplerinde kullanılan kordon kanı hakkında bilmedikleriniz.
Kordon kanı saklama uygulaması 80'lerin başında Amerika'da başlatılmış. Türkiye'de tanınması ve yaygınlaşması için ise 20 yıl daha geçmesi gerekmiş. 2000'lerin başından beridir Türkiye'de kordon kanı saklama bankaları var ve uygulamalar "Kordon Kanı Bankacılığı Yönetmeliği- 2005" ile düzenlenmiş. Kordon kanının özelliği bebek yeni doğduğu sırada alınması ve kök hücre bakımından zenginliğiyle bazı hastalıklara şifa olabilir diye düşünülmesi. Kök hücreler, organizmadaki her hücre, doku ve organın kaynağı. Kök hücrenin bu kaynak olma özelliği şüphe götürmese de kordon kanı saklamanın realitedeki faydaları hakkında birçok farklı görüş mevcut. Kimi bilim adamları saklamanın düşünüldüğü kadar kullanışlı ya da faydalı olmadı- ğını; boşuna havaya para atmak olduğunu düşünürken kimileri de kullanım ihtimali ne kadar düşük olursa olsun yapılmasını öneriyor.
 
Genkord Başkanı Doçent Dr. Plastik Cerrah Gürsel Turgut kanın alınması ve saklanması işlemini şu şekilde tarif ediyor: "Kordon kanı, doğumu gerçekleştiren hekim tarafından, bebek anneden ayrılır ayrılmaz, plesanta içinden pediatrik kan torbasına alınarak muhafaza edilir. Toplanan kan, oda ısısında, temsilci ya da aile aracılığı ile kordon kanı bankasına ulaştırılır. Kanın miktarının en az 60 cc olması gerekmektedir. Kordon kanı bir sistem içerisinde ayrıştırılır ve ardından kademeli olarak, sıvı azot ile ısısı -196 dereceye getirilip karantina tankına alınır. Kordon kanının saklama koşullarına uygunluğunu gösteren tetkiklerin neticesinde yaklaşık 20 gün sonra ana saklama tankına yerleştirilir. Sağlık Bakanlığı 2005 yılında yayınladığı "Kordon Kanı Yönetmeliği"inde otolog (kişiye özel) amaçlı kordon kanı saklama süresi 12 yıl olsa da -196 derecede sıvı azot ile saklandığında kaynaklar bilimsel olarak 25 yılın üzerinde bozulmadığını göstermiştir. Türkiye'de kordon kanı saklanabilen kamu ve özel kuruluşların sayısı 10 civarında.
 
Kişiye özel saklama ücretli
Kordon kanı saklama uygulamasının iki farklı çeşidi var; ilki özel kordon kanı bankalarında kanı veren kişinin ihtiyaçları için saklanması, diğeri ise kanların kamu adına kamu kurumlarında kök hücreye ihtiyaç duyacak vatandaşlar için saklanması. Otolog kullanım da denilen kişiye özel saklama ücretli bir uygulama. Bu işlemin maliyeti yakla- şık 2750 TL ile 3000 TL arasında değişiyor. Saklanan her sene için 300 TL civarında bir aidat talep ediliyor.
 
Hangi hastalıklarda kullanılıyor?
Kök hücre başta kan ve kemik iliği kaynaklı kanserler olmak üzere çeşitli kanser tiplerinde, kemik iliği ve bağışıklık sisteminin yetmezlik durumlarında tedavi amacıyla kullanılıyor. Ayrıca kök hücrelerin klinik potansiyeli başka hastalıkların (diyabet ve böbrek kanserini de içeren) tedavisinde de kanıtlanmış. Kök hücrelerin karaciğer hastalığı, koroner hastalıklar, otoimmün ve metabolik hastalıklar, kronik enflamatuar hastalıklar (amiloidoz vb.) ve diğer ilerlemiş kanser türlerinin tedavisindeki iyileştirici etkisi için olan araştırmalar da devam ediyor.
 
Çekince noktası
Türk Hematoloji Derneği'nin görüşüne göre kordon kanına "yaşam sigortası" gözüyle bakmak yanlış. Verilen kök hücre sayısı nakil başarısı için önem arz ediyor. Yeni doğanın kordonundan alınabilecek kanın miktarı ise belli. Genelde kordon kanı nakli 30-40 kg üzerindeki hastalar için çok uygun bulunmuyor, bu da kordon kanının tüm yaşam için değil, hayatın sadece ilk 10-15 yılı için kullanılabilir olduğu anlamına geliyor. Diğer bir çekince noktası da saklanan kana ihtiyaç duyma olasılığının düşüklüğü ile ilgili. 1993 yılından bu yana dünyadaki kordon kanı bankalarında saklanmakta olan ve yaklaşık 160.000 adet olduğu tahmin edilen otolog kordon kanlarının sadece iki tanesinin otolog nakil amaçlı kullanıldığı söyleniyor. Buna sebep olarak da; kordon kanı saklanmış bir çocuğa lösemi nedeni ile kök hücre nakli gerekecek olursa, başarısı açısından ilk tercih edilecek kök hücre kaynağı, saklanmış olan kordon kanı değil-varsa- doku tipi uygun kardeşinin veya aile dışı bir vericinin kök hücrelerinin olduğu belirtiliyor.
 
Riskli kişilere öneriliyor
Bazı araştırmacılar sadece ailelerinde ilik nakli gerektirebilecek hastalık öyküsü bulunan bebekler için bu uygulamanın yapılmasını savunuyorlar. Sonuç olarak kordon kanı ve kök hücre bankacılığı ile ilgili mutlaka yaptırın ya da asla yaptırmayın demek güç. Durum şu ki faydası belirsiz bir işlem için 3000 TL ayırmak sizi zorlamayacaksa bir kenarda bulunsun diye düşünülebilir.
 
Yazı: Damla Çeliktaban
 




cd05c6185dfe46febd0dd3b4c155b75a