27 Kasım 2019 Çarşamba

Kilo almak hamile kalmayı engeller mi?

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Emine Barın, kilo almanın hamilelik üzerindeki etkilerinden bahsederek, kilo almak hamile kalmayı önler mi, sorusunun cevabını açıkladı.

Op. Dr. Emine Barın, "Fazla kilo, yumurtalık fonksiyonlarına ve yumurtlamaya zarar vererek anne adayının gebe kalmasını engeller. Bu nedenle kadınlara doktor kontrolüyle kilo verip gebe kalmalarını öneriyoruz" dedi.

Anne olmaya hazırlanan kadınların hamilelik öncesi birtakım testlerden geçmesi gerektiğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Emine Barın, "Bu testleri başta rahim ağzı kanser tarama testi, ardından birtakım vitamin eksiklikleri testleri, kansızlık, D vitamini, B12 vitamini, tiroit ve karaciğer fonksiyonu testleri, idrar tahlilleri ve kan tahlilleri oluşturuyor. Bu testlerin sonuçlarına bakarak anne adayında bir vitamin eksikliği, kansızlık var mı bunları araştırıyoruz. Gebe kaldığında problem olabilecek hastalıkları önceden tespit etmek istiyoruz" diye konuştu.

''Anne adayı kilo verip gebe kalmalı''

Fazla kilonun anne olmak isteyen kadınlar üzerinde olumsuz birtakım sonuçlara neden olabileceğini ifade eden Op. Dr. Emine Barın, "Anne adayının obezite ya da çok aşırı kilosu varsa bu onun gebe kalmasını engelleyebilir. Çok zayıf ya da kilolu kişilerin gebe kalması zordur. Kilo, yumurtalık fonksiyonlarını ve yumurtlamayı engelleyerek kişinin gebe kalmasını engelleyebilir. Anne adayının doktor kontrolü altında kilo verip gebe kalmasını istiyoruz ki; gebe kaldıklarında hipertansiyon ve diyabetle ilişkili birtakım sorunlarla karşılaşmasınlar" ifadelerini kullandı.

''Folik asit takviyesine 3 ay önce başlanmalı''

Anne adayının hamile kalmadan 3 ay önce folik asit takviyesine başlaması gerektiğini belirten Op. Dr. Barın, "Bu vitamini anneden çok bebek için veriyoruz. Folik asit eksikliği bebekte doğuştan bel omurgasının açık olarak doğmasına neden oluyor. Bu bebeklerde ilerleyen dönemlerde yürüme ve işeme sorunlarına yol açabilir. Bunu önlemek için anne adayına folik asit takviyesi veriyoruz" dedi.

''Yumurta rezervini korumak önemli''

Kadınların hamile kalması önünde en büyük engelin yumurta rezervindeki düşüklükler olduğunu anlatan Op. Dr. Barın, şöyle devam etti:

"Anne adayının hamile kalmasının önündeki en büyük engeller, enfeksiyonlar, yumurtlama bozuklukları, yumurta rezervinin doğuştan az olması gibi sebeplerdir. Çocuğu olmayan çiftlerin yaklaşık yüzde 25 ila 30'unda açıklanamayan nedenler var. Tabi en azından biz birtakım önlemler alarak bu nedenleri en aza indirmek istiyoruz.

Gebe kalmadan önce özellikle hasta kiloluysa, adet düzensizliği varsa bu kişilerin öncelikle sorunu erken dönemde çözüp tedaviye başlamalarını öneriyoruz. 35 yaşın üzerinde yeni evlenmiş bir hastamızın çocuk isteği ve adet düzensizliği varsa evlenir evlenmez doktora başvurması gerekiyor. Ama hastamız örneğin 25 yaşında ise adetleri düzenli gidiyor ve herhangi bir problemi yoksa çocuk kararı verir vermez bize gelmesi yeterli olacaktır. Zaten sağlıklı bir kadında testleri istedikten sonra her şey yolundaysa gerekli vitamin takviyelerini de verdikten sonra biz yaklaşık bir yıl bekleriz.Bir yılın sonunda eğer çocuk olmuyorsa o zaman gerekli tedavilere başlarız."

d8c902909be444a0bd2b3205bae874d1

Anne sütünü arttırmanın doğal yolları

Yenidoğan bebeğin beslenmesinde anne sütü önemli bir yer tutar. Dünya Sağlık Örgütü annelerin bebeklerini ilk 6 ay yalnızca anne sütüyle beslemelerini tavsiye ediyor. Peki, annenin sütü bebeğe yeterli olmuyorsa sütü arttırmak için hangi yöntemlere başvurmak gerekir?

Anne sütü ekonomik bir besindir. Ayrıca A,C ve D vitaminleri bakımından zengindir.Bebeğin fiziksel ve zihinsel gelişiminde annesütünün önemi büyüktür.Bebek ve anne arasındaki duygusal bağı kuvvetlendirir.Anne sütü protein açısından çok zengin bir besindir.Anne sütünün antibiyotik değeri vardır.

Düzenli ve yeterli tüketim bebeğin sarılık olma ihtimalini düşürür.Anne sütünün bebeğe olduğu kadar anneye de faydası vardır.Doğum sonrası genişleyen rahim kaslarını güçlendirir ve rahmin eski hâline dönmesine yardımcı olur. Meme kanseri riskini ve annedeki kanamaları azaltır.

Emziren annenin çiğ meyvelerdense kuru meyveleri tercih etmesi gerekir.Çiğ meyveler gaz oluşumuna sebebiyet verebilir.Ayrıca annenin haşlanmış sebzeler tüketmesi sütün artmasına yardımcı olur. Bunun yanında anne sütünü arttırabilecek yine birçok yöntem vardır.

Bol sıvı tüketimi

Uzmanlar annesütünün %87'sinin sudan oluştuğunu söylemektedir.Bu yüzden annenin günlük sıvı tüketimini arttırması gerekir.Günde ortalama 3-3,5 litre su tüketimi yeterli olacaktır.Suyun yanında komposto ve ayran gibi sıvı besinler tüketilmelidir.Yapılan araştırmalara göre alkolsüz malt içeceğinin annesütünü artırdığı söylenmektedir.

Bitkisel çaylar

Bitkisel çaylar arasında en çok rezene çayı anne sütünü arttırmak amacıyla tercih ediliyor.Yapılan araştırmalar sonucunda rezene tohumunun da anne sütünü arttırdığı görülmektedir.Bir bardak sıcak suyun içine 1 çorba kaşığı rezene tohumu ekleyip yarım saat beklettikten sonra içebilirsiniz.Rezene tohumunu suda haşlayarak tüketmeniz de mümkündür.Rezenenin yanında ada çayı, ıhlamur, papatya çayı, ısırgan otu çayı gibi doğal çaylar da yine anne sütünün artmasına yardımcı olur.

Emzirme

Bütün bu yöntemlerin yanında en çok söylenen, emzirme ile sütün artacağıdır.Bebeği emzirirken her iki göğsün de kullanımı sütün artmasına yardımcı olacaktır.

Dinlenme

Annenin bebeğin uyuduğu zamanlarda uyuması gerekir.Uyku anne sütünün artmasını sağlar.Annenin stresli ortamlardan uzak durması ve pozitif olması gerekir.

Kompres
Bebeği emzirmeden önce göğse uygulanan sıcak kompres kan dolaşımını düzenleyerek sütün gelmesini sağlar.

Sizin İçin SeçtiklerimizVikings: Free Online GameBu oyun can sıkıntısını sonsuza kadar bitiriyor!Vikings: Free Online GameDesert Order (Strateji Oyunu)Bir uçak seç ve bu Oyunu 2 Dakika oynaDesert Order (Strateji Oyunu)VodafoneKısa Süre için 15 GB 49 TLVodafoneTaboola'danTaboola'dan 565cb16fef4a449f8332949725a09ddb

Hangi tencere daha sağlıklı?

Bursa Uludağ Üniversitesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, çoğu insanın sağlıklı beslenme nedeniyle tercih ettiği, ancak doğru kullanmayı tam olarak bilmediği tencerelerin en az tüketilen gıdalar kadar önem taşıdığını söyledi. Tayar, "Kalitesiz ve hijyenden uzak tencereler ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor" dedi.

Mutfaktaki demirbas¸lardan biri olan tencerenin toprakla başlayan tarihteki yolculuğu, malzeme teknolojisinin hızla gelişmesiyle birlikte ciddi değişiklikler göstermeye devam ediyor.Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, vatandaşları doğru tencere kullanımı konusunda uyardı. Her tencerenin sağlıklı olmadığını vurgusunu yapan Prof. Dr. Mustafa Tayar, özellikle hijyen noktasında ailelerin bilinçlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi.


Alüminyumda Alzheimer tehlikesi var

En bol metal olmasının yanı sıra çok güçlü, hafif, çok yönlü ve geri dönüştürülebilir olması nedeniyle alüminyum kullanımının oldukça yaygın olduğuna işaret eden Prof. Dr. Mustafa Tayar, bu tarz tencere kullanımında da gizli tehlikelerin bulunduğunu belirtti. Alüminyumun nörotoksik bir metal olduğuna dikkati çeken Tayar, yükseltilmiş alüminyum seviyelerinin alzheimer ve ALS dahil olmak üzere birçok merkezi sinir sistemi hastalığına neden olabildiğinin altını çizdi. Tayar, alüminyum tencerenin genellikle kaplı olmasına rağmen, bu kaplamaların aşınmaya eğilimli olduğunu ve bu nedenle de bulaşma riski taşıdığını kaydetti.

Seramikte yapışma derdi yok, renk kaybı var

Seramik malzemeden üretilmiş¸ olan mutfak malzemelerinin yapışmaz olmalarının yanında kolay temizlenebilme özelliği de taşıdıklarını söyleyen BUÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, "Bu nedenle yapışmasından korktuğumuz pilav makarna gibi yemekler için bu tencereleri kullanmak akılcı olacaktır. Doğal malzemeden üretilmiş¸ olması nedeniyle sağlıklı malzemeler arasında sayılan ve oldukça uzun ömürlü¨ olan bu tencere ve tavaların tek ko¨tu¨ tarafı, bulas¸ık makinesinde yıkanmaya elveris¸li olmamasıdır. C¸u¨nku¨ makineye girdiklerinde renk kaybına ugˆrama ihtimalleri oldukc¸a yu¨ksektir" şeklinde konuştu.

En tehlikelisi teflon

Çok sayıda kişinin yapışmaz özelliğinden ve ucuzluğundan dolayı tercih ettiği teflonun listedeki en tehlikeli ürünlerden birisi olduğunun altını çizen Prof. Dr. Tayar, teflon malzemeden üretilmiş olan tava ve tencerelere sahip olanların çok dikkatli olması gerektiğini vurguladı. Bir dönemin en o¨nemli bulus¸u olarak nitelendirilen teflon tencere ve tavalarda metal c¸atal, bıc¸ak, kas¸ık kullanılması halinde c¸izikler olus¸acağını aktaran Tayar, "Bu da sagˆlıgˆımız ic¸in zararlı olan kimyasalların besinlere gec¸mesine neden olur.

Granit ve çelik tencereler daha tercih edilebilir

Dogˆal granitten imal edilen tencere ve tavaların, yapıs¸maz o¨zelligˆinin yanı sıra c¸izilmeye kars¸ı direnc¸li olduklarını belirten Prof. Dr. Mustafa Tayar, c¸elik tencere ve tavaların da sagˆlık ac¸ısından da faydalı olduğunu söyledi. Tayar, ayrıca, çelik tencere ve tavaların yiyeceklerin saklanması ic¸in de iyi bir alternatif olduğunu sözlerine ekledi.

Granit ve çelik tencereler daha tercih edilebilir

Dogˆal granitten imal edilen tencere ve tavaların, yapıs¸maz o¨zelligˆinin yanı sıra c¸izilmeye kars¸ı direnc¸li olduklarını belirten Prof. Dr. Mustafa Tayar, c¸elik tencere ve tavaların da sagˆlık ac¸ısından da faydalı olduğunu söyledi. Tayar, ayrıca, çelik tencere ve tavaların yiyeceklerin saklanması ic¸in de iyi bir alternatif olduğunu sözlerine ekledi.

38f8af48ffee4a3caab989eeee74cca0

Evdeki radyasyonu yok eden sıvı bulundu!

Özel bir okulda bilişim teknolojileri öğretmeni olarak görev yapan Salih Güngör, insan sağlını bir çok yönden olumsuz etkileyen radyasyonu geliştirdiği sıvıyla ortadan kaldırıyor.

Eşinin hamile olmasının ardından dünyaya gelecek çocuklarının sağlıklı bir şekilde hayata gözlerini açmasını isteyen Salih Güngör, hanımıyla birlikte araştırmalar yapmaya başladı. Yaptığı araştırmalar sonucunda aloe vera bitkisinin radyasyona karşı etkili olduğu bilgisine ulaştı.


Aloe vera bitkisinden radyasyonu ortadan tamamen kaldıracak bir sıvı elde etmek için çalışan öğretmen, bu bitkinin jelinden elde ettiği sıvıyı oda parfümlerinin kutusuna yerleştirdi. Bu kutuya radyasyonu algılayan bir sistem de geliştirdi. Bu sayede cihaz evin içindeki radyasyon oranı tehlikeli sınıra gelince onu algılayıp, içinde aloe veradan yapılmış sıvıyı püskürterek evdeki radyasyonu sıfıra indiriyor. Bu şekilde insan sağlına zararlı radyasyonu evde bitirmiş oluyor.


Yapmış olduğu karışımlı sıvıyı ortama sıkınca radyasyonun sıfıra indiğinini testle gözler önüne seren Güngör, bu parfümlerin şişesini 60 liradan satışa sunuyor. Bu sıvı 25 gün boyunca evdeki radyasyonu yok ediyor.


Bebeklerinin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi için böyle bir ürün geliştirdiğini ifade eden Salih Güngör, "Bu ürünü herkes kullansın diye seri üretimine geçmeye karar verdim. Her yerde radyasyon var. Bu radyasyonu nasıl yok edebiliriz? Bilgisayarda az oynarız, telefonla konuşmayı azaltırız. Aloe vera bitkisinin radyasyonu emdiği biliniyordu. Ama bu ortamdaki radyasyonu yüzde 1 ve 2 emiyor.


Ben aloe vera bitkisinin jelini çıkarttım ve oda parfümlerinin içine koydum. Bu parfüme evdeki radyasyonu algılayan sensör yerleştirdim. Bu sensör evdeki radyasyonu algılayıp otomatik olarak bu parfümü sıkıyor ve bu şekilde evdeki radyasyon yok oluyor.Yaptığımız araştırmalarda bunu bizden başka yapan yok. Patent başvurusunda bulunduk. Bu ürünün üretimini yapıp ihraç etmeyi hedefliyorum. Bunun kutusunu 60 liradan satıyorum. Bir kutusu ise 1 ay boyunca etkili oluyor" dedi.


2fa8967d229a43a4af143bf01209f2d1

Meme ultrasonu neden önemlidir?

Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Meme kanserinde erken tanının hayat kurtardığını belirten Girişimsel Radyoloji Uzmanı Dr. Rengin Türkgüler, meme ultrasonunun önemini anlattı.

Meme kanserinde bebek emzirmek, bekar ya da evli olmak, çok çocuğa sahip olmak ya da çocuk olmaması kişiyi meme kanserine karşı korumaz.

Meme kanserinde temel etken genetik yatkınlıktır. Ancak genetik yatkınlığı olmayan insanlarda da meme kanseri görülebilir. Meme kanseri erkeklerde bile görülebilir. Bu nedenle erken tanı hayat kurtarır.

Memenin ultrason ile değerlendirmesi radyasyon içermeyen bir yöntem olduğu için oldukça önemlidir. Normal taramalar yıllık olarak memeyle ilgili sıkıntısı olmayan kişilere de yapılmalıdır.

Meme ultrasonu nedir?

Meme ultrasonu memenin incelenmesinde en sık başvurulan yöntemlerden biridir. Ultrason, bir prob aracılığıyla jel kullanılarak yapılır. Baskı ya da ağrı olmadan yapılan, jel aracılığıyla yapılan meme ultrasonunda ses dalgaları kullanılarak görüntüleme yapılır. Meme kanseri görülen kadınlarda bu kanserin teşhisinde mamografi ile birlikte çok güzel sonuçlar vermektedir. Bu nedenle meme kanserinin erken tanı ve teşhisinde meme ultrasonu büyük önem taşımaktadır.

Meme ultrasonu radyasyon içermemesi ve ağrısız olması nedeniyle çok tercih edilen bir kanser tarama yöntemidir. Ele gelen kitle bulunmayan ve 35 yaşından küçük bayanlarda meme ultrasonu mamografiden daha fazla tercih edilmektedir.

Meme ultrasonu nasıl yapılır?

Meme ultrasonu yaptıracak bayan hasta sırt üstü uzanır. Daha sonra meme dokusuna ultrason jeli sürülür. Bu jel ultrason cihazının görüntüyü net bir şekilde almasına yardımcı olur. Jel sürüldükten sonra ultrason probu meme dokusunun üzerinde yavaş yavaş gezdirilir. İşlem sırasında hasta herhangi bir ağrı duymaz. İşlem yaklaşık olarak 20 ila 30 dakika sürmektedir.

Meme ultrasonu kimlere yapılır?

Meme ultrasonu özellikle 35 yaş altındaki bayan hastalarda kanser taraması için tercih edilir. Erken yaşlarda mamografi tarama amaçlı olarak tercih edilmez. Genç bayanların meme ultrasonu ile taranması radyasyon riskini almamaları için gereklidir. Ayrıca meme ameliyatı olmuş olan hastaların ameliyat sonrasında incelenmesi, silikon takılmış olan hastaların işlem sonrası durumlarının tespiti amacıyla da meme ultrasonuna başvurulmaktadır.

Meme ultrasonu ne zaman yapılmalıdır?

Meme ultrasonu ele gelen kitlelerin görüntüsünün alınması, mamografi çekiminde elde edilen şüpheli görüntülerin ayrıntılı incelenmesi, mamografi ile tespit edilen lezyonun türünün tespit edilmesi, kanser tespit edildiğinde meme alınması ya da kısmi işlemler öncesinde, ameliyat sonrasında temizlenen bölgenin ve göğüs duvarının kontrollerinde, fibrokistik ve mamografide yoğun görülen meme dokularının ve lenf bezlerinin net şekilde izlenebilmesi ve memede ele gelmeyen lezyonların değerlendirilmesi için yapılır.

Meme ultrasonu sırasında memede tespit edilen lezyonların çevresindeki kanlanmanın durumunu tespit etmek için renkli doppler ultrason kullanılmaktadır. Lezyonun kanlanma durumu lezyonun kötü huylu ya da iyi huylu olup olmadığı ve teşhisinde önemli bir yer tutmaktadır. Tüm bu tetkiklere göre gerekli görülmesi halinde meme biyopsisi ilave edilebilir.

Dr. Rengin Türkgüler

bccb3dd8e7664e21a131cd86940cc275

Okul başarısını artırmanın 10 pratik yolu

Okul sezonun başladığı şu günlerde pek çok anne-baba nasıl davranması gerektiği konusunda endişeli. Eğitimin bir yarış maratonuna döndüğü Türkiye'de, en yanlış algılanan kavram ise başarı. Başarının sadece yetenek ve IQ ile ilgili bir şey olmadığını söyleyen Nöroloji Uzmanı Prof.Dr. Derya Uludüz bakın hangi tavsiyelerde bulundu

Senim TANAY KARAKUŞ/ PembeNar Özel senim.tanay@milliyet.com.tr Eğitim artık Türkiye'de eskisinden çok farklı. Büyük bir yarış var ve buna yetişmek mümkün değil. Veliler de genellikle işin içinde. Akşam ödev yapmalar, en iyi okulu, en iyi öğretmenleri aramalar, araştırmalar derken herkesi yoğun bir eğitim dönemi bekliyor. Eğitim sisteminin yarattığı bu durum tartışılabilir ancak diğer tarafta başarılı bir çocuk yetiştirmek, onun hayatta kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlamak önemli.


Başarı sadece yetenek ve IQ ile ilgili bir şey değil. Sosyal zekâ, duygusal zekâ, karakter yapısı, olaylar ile başa çıkabilme gücü gibi etkenler başarıyla doğrudan ilintili. Çocuklarda akademik başarıyı artırmak için birtakım özelliklerin kazanımını sağlamak gerekiyor. Bunların yanı sıra çocuklarda öğrenmeyi artıracak bazı yaşamsal alışkanlıklara da dikkat etmek önemli. Peki, çocuğumuzun okul başarısını artırmak için neler yapmamız gerekiyor? İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı, Nöroloji Algoloji ve Vasküler Nöroloji Uzmanı Prof.Dr. Derya Uludüz, çok önemli bilgiler paylaştı:


1-Mücadeleyi öğretin

Hayat toz pembe bir yer değil kuşkusuz ve siz onları sadece belli bir yaşa kadar koruyabileceksiniz. Bu nedenle öncelikle hayatın zorluklarıyla başa çıkmayı öğrenmesi gerektiğini bilsin. Ancak bunun da ince bir sınırı var. Size ihtiyacı olduğunda destek vermekte sakınca yok. Mücadeleyi çocuklara öğretecek en iyi şeylerden biri takım sporlarıdır. Hem ekip içinde hem de farklı bir ekibe karşı mücadele etmenin ne demek olduğunu, kazanmak için emek vermenin kıymetini anlamasına yardımcı olacaktır.

2-Sorumluluk verin

Çocuklara çok küçük yaşlardan itibaren taşıyabileceği kadar sorumluluk ve gündelik işler verin. Örneğin 4 yaşında bir çocuk kendi pijamalarını katlayabilir, 6 yaşında yatağını düzeltebilir. Hayat boyu her işini siz yapamayacaksınız. Bu nedenle ne kadar erken sorumluluk sahibi olursa sorumluluklara uyum gücü o kadar yüksek olur. Tabii ki taşıyabileceğinden fazlası değil. Bir ilkokul öğrencisi uyku saatini, çantasını hazırlaması gerektiğini bilmeli. Sürekli sizin uyarınıza ihtiyaç duymamalı.

3-Sağlıklı beslenmeyi öğretin

Yediklerimiz bizim enerji kaynağımızdır. Kötü bir yakıt ile son model bir spor arabayı süremediğiniz gibi kötü beslenen bir çocuğun da zihinsel fonksiyonlarının verimli çalışmasını bekleyemeyiz. Sabah kahvaltısı günün en önemli öğünü. Okula gitmeden önce şeker, karbonhidrat, fındık kreması gibi besinler enerji veriyor gibi görünse de ilerleyen saatlerde çocuğunuzun kan şekerini düşürerek konsantrasyonunu kaybettirecek ve uykusunu getirecektir. Bunun yerine süt, peynir, yumurta, sebze içeren çeşitler düşünebilirsiniz. Menemen bu açıdan iyi bir seçenektir.

4-Uyku... Uyku... Uyku...

Yeterli süre ve kalitede uyku uyuyan çocuklarda akademik başarı, mutluluk ve özkontrol daha yüksek. Ayrıca iyi uyuyan çocukların IQ testlerinde de daha yüksek puan aldığı görülüyor. Uyku sayesinde çocuklarda bilişsel işlevler artıyor, psikolojik olarak daha sağlıklı hale geliyorlar. Bu sadece çocuklar değil, aslında yetişkinler için de benzer etkiler yaratıyor ancak çocuklar gelişimleri itibarıyla uykuya daha çok ihtiyaç duyuyor. Gün içerisinde öğrenilen bilgilerin işlenmesi, hafızada depolanması, sinirler arasında doğru şekilde haritalandırılması gerekiyor. Bunların olması da sadece o değerli uyku vakitlerinde mümkündür. Uyku tembellik değil, öğrenmenin alternatifi olmayan bir yoludur.

5- Egzersiz beyni de geliştiriyor

Egzersiz yapmanın öneminden bahsetmediğimiz tek bir gün bile yok ancak son araştırmalar egzersizin zihinsel faydalarını da bize gösterdi. Egzersiz yapmak, beyin sağlığı için gerekli kimyasalları uyarıyor. Bu kimyasalların artması da öğrenmeyi artırıyor, hafızayı ve düşünme kapasitesini geliştiriyor ayrıca sinirler arası bağlantıları güçlendiriyor. Spor yapan öğrencilerin not ortalaması da daha yüksek. Bunların yanı sıra egzersiz dopamin ve endorfin hormonlarını salgılatarak stresi azaltıyor ve uykuya dalmayı kolaylaştırıyor. Sporun ruh sağlığı üzerindeki etkileri de tartışılmaz. Motivasyonu artırıyor, depresyonu önlüyor.

6-Stres yönetimini öğrenmek çok önemli

Çocuğum zaten çok ders çalışıyor, spora müziğe vakti yok demeyin. Yapılan çalışmalar, bir spor dalıyla uğraşan, hobisi olan, müzik aleti çalan öğrencilerin çok daha iyi akademik başarı gösterdiğini ortaya koyuyor. Spor ve sanatla ilgilenmek stres ve kaygı düzeylerini azaltmaya yardımcı önemli etkenler. Tabii stres ile başa çıkmayı öğrenmede yetiştirme tarzı, olaylara bakış açısı, rol model alınan ebeveynlerin yaşam tarzı ve kişilik yapısı da çok önemli. Eğer ebeveyn olarak stres yönetiminde başarısız ve kaygılı bir yetişkinseniz aynı panik duygusu ona da geçecektir. Sorumluluk sahibi olmayı öğrenen çocuklar stres yönetimini daha iyi yaparken gereğinden fazla sorumluluk yüklenmesi onda yalnız olduğu hissini yaratabilir ve 'Ne yapacağım?' düşüncesi kaygıya yol açabilir.

7-Beyin jimnastiğine yer açın

Bazı insanlar belli alanda daha kabiliyetli ve yüksek zekâya sahip olabilirler. Daha iyi bir matematikçi, ressam, edebiyatçı olabilir ancak bir yanınızın zayıf olması, o zayıf yanı hiçbir zaman güçlendiremeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Beyin aynı toprak gibidir. Ne kadar çok eker ve bakarsanız o kadar iyi mahsuller biçersiniz. Çocuğunuzu zayıf olduğunuz alanlara yönlendirip pratik yapmasını sağlamak yani beyin jimnastiği yaptırmak o alandaki sinir ağlarının oluşmasını ve güçlenmesini sağlayacaktır. Unutmayın; bir alanda yeterince çalışmak, bir kişiyi en kabiliyetliler kadar iyi konuma getirebilir.

8-Hafızasını güçlendirmeyi öğretin

Kısa süreli hafıza duyduklarımızı not etmek, bir telefon numarasını kısa süre akılda tutmak gibi işlere yarar ve anlık ve uzun süreli bellek arasında bir geçiş görevi görür. Uzun süreli hafıza, bilginin günlerce, haftalarca ve hatta yıllarca tutulmasını sağlar ve uzun süreli bellekte saklanabilecek bilgi sınırsızdır.

Peki hafızayı güçlendirirken nasıl bir yol izlenmeli?

Anlık hafıza dikkat çekici detaylar sayesinde bilgileri kısa süreli hafızaya atar. Yani çocuğunuzun hep önemli detaylara odaklanmasını sağlayın, ilgi çekici bir nokta bulun. Kısa süreli hafıza da somut olarak kategorize edilen bilgileri uzun süreli hafızaya atmayı sever. Bu yüzden her zaman öğrendiği bir bilgiyi, sahip olduğu bilgilerle bağdaştırmaya; bir hikâyenin devamını buldurmaya çalışın.

9-Teknolojiye kısa bir mola

Tabletlerden, telefondan, internetten kaçmamız artık imkânsız. Ancak teknolojiye mola vermek reçeteye yazılmış bir ilaç kadar önemli. Çocukların uyku saatine yakın saatlerde dahi cep telefonu, bilgisayar ya da tabletlerle oynamaması gerekiyor. Çünkü bu cihazlardan yayılan mavi ışık uykuyu getiren hormonların salınımını engelliyor. Teknolojiden uzaklaşmak için sadece geceleri değil hafta sonlarını da değerlendirmek gerekiyor. Mümkün olduğunca çocuğunuzla birlikte doğada vakit geçirin. Doğa ile iç içe zaman geçirmek beyin bağlantılarını çoğaltıyor ve teknolojinin olumsuz yan etkilerinden koruyor. Bunun yanı sıra kortizol seviyeleri ve kan basıncını kontrol altına alıyor ve odaklanmayı arttırıyor. Bu nedenle mümkün olduğunca doğada vakit geçirin ve teknolojiye ara verin.

10-Sosyalleşmesine izin verin

İnsan sosyal bir varlıktır ve sosyalleşmek, iletişim kurmak, diğer insanlarla duyguları paylaşmak yemek, içmek kadar önemli ihtiyaçlardır. Teknolojinin sağladığı sanal sosyalleşme ise asla yüz yüze iletişim gibi etki göstermez. Gerçek sosyal temasın olmaması, beyninizdeki sinir hücrelerini kaplayan miyelin tabakasının bozularak sinir iletiminde sorunlar ortaya çıkmasına neden olabilir. Ayrıca sosyalleşmek, genel anlamda stres ve kaygıyı azaltır, ruh halini iyileştirir. Yapılan araştırmalar da, sosyal olarak aktif olan çocukların daha iyi akademik başarı sergilediğini ortaya koyuyor. Ayrıca sosyal anlamda kendini geliştiren, ilişkilerini güçlendirmeyi ve yönetmeyi becerenler yetişkinlikte de bu anlamda daha başarılı oluyor.

3691935eba9146b7a868847ca3887537

25 Kasım 2019 Pazartesi

Çocuğum erken ergenliğe mi giriyor?

Çocukların gelişim süreci ile ilgili anne babaları en çok endişelendiren konulardan biri de erken ergenlik. "Çocuğum erken ergenliğe mi giriyor?", "Tedavi olmalı mı?" gibi sorular ebeveynler kafalarını kurcalayıp duruyor. Çocuk Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Kara erken ergenliğin ne zaman tedavi edilmesi gerektiğini ve tedavi yöntemlerini anlattı.

Zamanında tedavi edilmezse boy kısa kalabilir

Aileler özellikle kız çocuklarındaki erken meme gelişimi ile kaygılar yaşar. Kaygının iki kaynağı erken adet kanaması olasılığı ve kanama ile beraber büyümenin duracağı düşüncesidir. Çocuğun yaşıtlarından önce adet görmesinin getirebileceği stres, sıkıntı da bu kaygıyı besler. Doğrusu, çok küçük yaşlarda başlayan gerçek erken ergenlik bu risklerin tamamını taşır.

Zamanında teşhis ve tedavi edilmezse, erken ergenlik büyüme plaklarının erken kapanmasına ve erişkinlik boyunun kısa kalmasına neden olur. Ancak ergenlik belirtilerinin erken başlaması her zaman tedavi gerektirmez; ergenliğin kendi doğal seyrinde izlenmesinin daha uygun olacağı durumlar da vardır. Dolayısıyla, tedavi gerektiren ve gerektirmeyen erken ergenlik süreçlerinin birbirinden ayırt edilmesi ve gereksiz tedavilerden kaçınılması da bir o kadar önemlidir.

Ergenlikte büyüme giderek hızlanır

Kızlarda ve erkeklerde iç ve dış üreme organları (yumurtalıklar, rahim, vajina, penis) birincil cinsiyet özellikleridir. Bu organların büyüyerek erişkin boyutlarına ulaşmasının yanı sıra kıllanma ve meme büyümesi gibi fiziksel değişimler ise ikincil cinsiyet özelliklerini oluşturur. Ergenlik dönemi ikincil cinsiyet özelliklerinin ve üreme kapasitesinin kazanıldığı çocukluktan yetişkinliğe geçiş evresidir.

En sık gözlenen ilk belirti kızlarda meme büyümesi ve erkeklerde testis büyümesidir. Ancak aileler testis büyümesini fark edemeyebilir ve ilk dikkat çeken bulgu penis kökünde kıllanma olabilir. Kızlarda da genital bölgede kıllanma bazen ilk ergenlik belirtisi olabilir. İlk belirtilerden ortalama 2-2.5 yıl sonra kızlarda ilk adet kanaması, erkeklerde ise sperm üretimi başlar. Bu süreçte büyüme giderek hızlanır ve doruk noktasına ulaşır. Sonraki 2-2.5 yılda büyüme giderek yavaşlar ve büyüme plaklarının kapanması ile durur.

Başlama yaşı ve ilerleme hızı kişiye göre değişir

Ergenlik kızlarda ortalama 10-11 yaşlarında, erkeklerde ise 11-12 yaşlarında başlar, fiziksel değişikliklerin ve büyümenin tamamlanması 4-6 yıl sürer ve genellikle kızlarda 15-16, erkeklerde 17-18 yaşlarda boy uzaması durur. Ancak ergenliğin başlama yaşı ve ilerleme hızı çok fazla bireysel değişkenlik gösterir. Yukarıda ifade edilen ortalama yaşlara göre 2-3 yıllık sapmalar mümkündür. Bu nedenle ergenliğe girme yaşı kızlarda 8-13 ve erkeklerde 9-14 arasında değişir. Bu yaşlar arasında başlayan ergenlik normal kabul edilir.

Her erken gelişim erken ergenlik anlamına gelmez

Erken ergenlik ikincil cinsiyet özelliklerinin kızlarda 8 ve erkeklerde 9 yaşından önce başlaması olarak tanımlanır. Kızlarda 8 yaşından önce meme büyümesi ve kıllanma olması, yine erkeklerde 9 yaşından önce testis büyümesi ve kıllanma başlaması erkendir. Ancak her erken gelişim gerçek erken ergenlik olduğu anlamına gelmez. Ergenlik belirtilerinden sadece bir tanesinin gözlendiği ve diğer belirtilerin eşlik etmediği kısmi ergenlik biçimleri söz konusudur. Örneğin, kızlarda en sık 6 ay ile 2 yaş arasında gözlenen erken meme gelişimi böyledir.

Bu durum kız çocukların çoğunluğunda müdahale edilmeksizin kendiliğinden düzelir, bazılarında ise erken ergenliğe ilerleyebilir. Bu süreçte yakın takip önemlidir. Yine, en sık 5-8 yaşlar arasında gözlenen genital bölgedeki kıllanmalar da eşlik eden başka bulgu yoksa çoğu zaman ergenlik belirtisi değildir. Böbrek üstü bezinden salgılanan hormonlara bağlı oluşan bir durum olup genellikle ter kokusunun değişmesi ile birlikte görülür. Ancak, kıllanma bazen abartılı olabilir. Abartılı kıllanma olan çocukların ergenlik süreçlerinin izlenmesi gerekir. Çoğunlukla ergenliğin durdurulmasını gerektiren bir sorun oluşmaz, fakat kızlar sonraki yıllarda aşırı kıllanma veya adet düzensizlikleri gibi sorunlar yaşayabilir.

Obezite ergenliği erkene çekiyor

Günümüzde aşırı beslenmeye bağlı oluşan obezite sorunu hem kızlarda hem de erkeklerde ergenliği erkene kaydıran bir etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Obezitenin giderek yaygınlaşmasına paralel olarak erken ve erkence ergenlik sorunları daha sık gözlenir. Erken ergenlik kızlarda 8 ve erkeklerde 9 yaş öncesi başlayan belirtileri ifade eder. Erkence terimi ise normal yaş aralığında ancak erkene kaymış ergenliği belirtmek için kullanılır. Kızlarda 8-9 yaş, erkelerde 9-10,5 yaş arası başlayan ergenlik erkence kabul edilir.Erkence ergenlik yavaş seyirli bir durumdur ve obeziteden bağımsız olarak da görülebilir. Bu durumda boy uzunluğu ve kemik yaşında bir ilerilik söz konusu değildir.

Obez çocuklarda boy ve kemik yaşı ileri olabilir. İster fazla kilolu isterse normal ağırlıklı olsun erkence ergenliği olan çocuklarda ergenlik durdurucu tedavilerin erişkin boya olumlu bir etkisi yoktur. Ergenliği kendi doğal seyrinde izlemek daha uygun bir yaklaşımdır. Öte yandan, beslenme durumundan bağımsız, daha çok 7 yaş öncesi çocuklarda gözlenen ve tedavi gerektiren gerçek erken ergenlik durumları da vardır. Bu çocuklarda ergenlik hızlı seyir gösterir, kemik yaşı hızlı ilerler ve müdahale edilmezse erişkin boy kısa kalabilir.

Hemen endişeye kapılmayın

Anne babalar çocuklarında erken ergenlik belirtileri gözlediğinde hemen endişeye kapılmamalıdır. Ebeveynler genetik yapı ve beslenme durumu ile ilişkili olarak çocuklarının ergen gelişim gösterebileceğini ve hormon tedavisi uygulayarak ergenliği durdurmanın her zaman gerekli olmadığını bilmelidirler. Ergenlik açısından müdahale gerektiren bir sorun olup olmadığı konusunda destek almak için ailelerin çocuk endokrin uzmanlarına başvurulmaları önerilir.

50b88ed0184d4fa8aef2e55958ddc18d

Lohusa sendromu nedir?

Doğum yapan kadınların birçoğunda lohusa sendromu görülür. Peki lohusa sendromu nedir? Lohusa sendromu nasıl tedavi edilir? Uzm. Klinik Psikolog Gülçin Keskin anlattı.

Sizin İçin SeçtiklerimizVikings: Free Online GameBu oyun can sıkıntısını sonsuza kadar bitiriyor!Vikings: Free Online GameEnza HomeEnza Koltuk Takımları %50'ye varan indirimlerle!Enza HomeTrendyolYeni Gelen Ürünlerde İndirim!TrendyolTaboola'danTaboola'dan 59067cde0634429688885f1dc18b21c4

Erken doğum hakkında doğru bilinen yanlışlar

Bebek bekleyen annelerin en büyük endişeleri, erken doğum. Gelişiminin tamamlanmadan doğumun başlaması, bebek doğduktan sonra bazı sorunlarla karşılaşılması anlamına da gelebiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Perinatoloji (Riskli Gebelik) Uzmanı Doç. Dr. Hülya Dede, erken doğum ile ilgili toplumda pek çok yanlış bilginin yaygınlığına dikkat çekerek doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgi verdi.


Bir bebek bekleyen çiftlerin ağzından ilk dökülen cümle "sağlıkla doğsun!" olur. Gerçekten de bebeğin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi ilk ve en önemli istektir. Ancak nur topu gibi bir bebek olması için her şeyden önce anne karnında 9 aylık bir sürecin tamamlanması gerekiyor.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı - Perinatoloji (Riskli Gebelik) Uzmanı Doç. Dr. Hülya Dede, hamileliğin 20. haftadan sonra ve 37. haftadan önce sonlanmasını erken doğum olarak tanımladıklarını belirterek şu bilgileri veriyor: "Erken doğum önemli bir durum. Günümüzde yaklaşık her yüz doğumdan 13'ü erken doğum oluyor. Anne karnındaki ve doğum sonrası ilk 28 gündeki bebek kayıplarının yüzde 80'inin nedeni, erken doğum oluyor.

Günümüzde tüp bebek yönteminin kullanılması ve çoğul gebeliklerin artması erken doğum oranlarının artmasına neden oldu. Bu nedenle anne adaylarının erken doğum riskleri konusunda bilinçli olması çok önemli. Zira dünyada her yıl 13 milyon prematüre bebek doğuyor ve bu erken doğumlar bebeğin sağlığını riske atacak solunum, beyin içi kanamaları, görme kaybı, zeka ve motor fonksiyon bozuklukları, bağırsak problemleri gibi birçok faktörü de beraberinde getiriyor." Peki, risklerini de beraberinde getiren erken doğum hakkında toplumda yaygın olarak bilinen yanlışlar neler? İşte Doç. Dr. Hülya Dede'nin bu konuda verdiği bilgilerle doğrular ve yanlışlar…

Doğrular ve yanlışlar

1.Yanlış: Vaginal ultrason düşüğe ve erken doğuma neden olur

Vaginal ultrason, hamilelik hakkında daha detaylı ve aydınlatıcı bilgiler veren bu amaçla kullanılan bir yöntem. Özellikle erken doğum tanısında rahim ağzı uzunluğunun ve açıklığının ölçülmesinde çok yararlı oluyor. Ancak probe denilen ultrason cihazının uç kısmı, vajene yerleştiriliyor dolayısıyla çocuğun yerleştiği yer olan rahimle hiç ilgisi bulunmuyor. Sonuçta; düşüğe neden olmadığı gibi düşüğün ve erken doğumun tanısında kullanılan en önemli ve güvenilir yöntemdir.

2. Yanlış: Sürekli yatmak doğumu önler

Erken doğum tehdidi durumunda hastanın fiziksel aktivasyonunu azaltmasını öneriliyor, ancak bu durum sürekli yatakta kalmak, hiç kalkmamak ve devamlı yatmak anlamına gelmiyor. Tam tersine sürekli hareketsizlik, pıhtılaşma problemlerine neden olabilir. Ayrıca tüm bilimsel kuruluşların da kabul ettiği gibi devamlı yatak istirahatinin erken doğumu önlemedeki etkisi son derece tartışmalı. Yapılması gereken bu dönemde spor yapmaktan, ağır iş ve fiziksel aktivasyondan kaçınmak daha sakin bir yaşam sürmek…

3. Yanlış: Rahim ağzı dikişi erken doğumun kesin tedavisidir

Rahim ağzına konulan dikişler sadece rahim ağzı yetmezliği veya rahim ağzında anatomik bir problemi olan kişilerdeki erken doğumu önlemede faydalı oluyor. Erken doğumun çok farklı sebepleri var ve rahim ağzına konulan dikişler hepsinde etkin değil.

4. Yanlış: Diş çekimi erken doğuma neden olur

Hamilelikte gelişen diş ve diş eti problemleri eğer tedavi edilmezlerse erken doğuma neden olabilir. Bu nedenle en ideali, hamile kalmayı planlayan anne adaylarının hamilelik öncesinde genel kontrollerin yanı sıra mutlaka diş hekimine de kontrol olmaları. Hamilelik esnasında gelişen diş problemleri de doktorunuzun kontrolünde olmak kaydı ile en uygun şekilde hemen tedavi edilmeli.

5.Yanlış: Antibiyotik kullanımı erken doğuma neden olur

İlaçlar yerinde ve uygun kullanıldıklarında faydalı kimyasallardır. Hamilelikte antibiyotik kullanımı gerek halinde, uygun doz ve zamanda kullanıldığında pek çok fayda sağlıyor. Mesela hamilelik sırasında oluşan genital ve idrar yolu enfeksiyonları uygun antibiyotik ve ilaçlarla tedavi edilmezlerse erken doğum nedeni olabiliyor. Bu yüzden gebelikte kullanılacak tüm ilaçlar doktorunuzun kontrolünde kullanmalısınız.

6. Yanlış: Erken doğum ağrı ile başlar

Doğum eyleminin başladığını gösteren bazı belirteçler vardır ve ağrı bunlardan en önemlisi ve sık karşılaşılsa da her doğum, ağrı ile başlamıyor. Bebeğin suyunun gelmesi de bir doğum başlangıç belirtisi ve ağrısız oluyor. Ayrıca kanama olabiliyor ve bu da eylemin başladığını gösterse de, bu duruma ağrı eşlik etmeyebiliyor. Rahim ağzı yetmezliklerinde ise erken doğum ağrısız oluyor ve sadece bası hissi oluşuyor.

7. Yanlış: Erken doğumu önlemek için kullanılan iğneler haplardan daha etkindir

Erken doğum eylemini durdurmak için eylemin sebebine ve hamileliğin haftasına göre kullanılan ilaçlar farklı olabiliyor. Kullanılan ilaçların formu etkinliklerini değiştirmiyor veya birbirine üstün değiller. Duruma göre farklı formda da olsalar doğum eylemini durdurmada aynı etkiye sahipler.

8. Yanlış: Yiyecek ve içeceklerin erken doğum ile bağlantısı yoktur

Hamilelikte beslenme hem anne hem de bebeğin sağlıklı olması açısından önemli. Bununla beraber hamileliğin sağlıkla devamı açısından da önem taşıyor. Sigara, çay ve kahvenin içinde olan kafein direk olarak rahim kasında kasılmaya neden olabiliyor. Ayrıca çok faydalı olan bitki çaylarından bazıları mesela; ada çayı, ökse otu, pelin otu, rezene, aloe vera, fesleğen, ginseng, kekik, meyan kökü gibi bitkiler ve hurma fazla ve devamlı alındıklarında aynı etkiyi yapabiliyor.
Bazı yiyecekler de içinde taşıyabilecekleri bazı mikroplar nedeni ile barsaklarda hareketlenmeye, ishale veya uterin kasılmalara neden olarak erken doğum etkeni olabiliyor. Mesela az pişmiş et ve yumurta, sakatatlar, kabuklu deniz ürünleri, pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri gibi. Bu nedenle gebelik süresince alınan gıdalar ve içecekler konusunda doktorunuzun önerilerine uymanız büyük önem taşıyor.

9. Yanlış: Gebelikte cinsel ilişki erken doğuma neden olur

Normal hamilelik süresince anne adayı kendini rahat hissettiği ve hamilelikte bir sorun olmadığı sürece cinsel ilişkinin bir mahsuru bulunmuyor. Sadece gebelikte bir risk ortaya çıkarsa, gerekli hallerde doktorunuz cinsel ilişkiye kısıtlama getirebiliyor. Bunun dışında cinsel ilişki erken doğum nedeni değil, erken doğum riski varsa diğer fiziksel aktivitelerin belirli bir süre kısıtlanması gibi cinsel ilişki de kısıtlanabiliyor.

10. Yanlış: Yolculuk erken doğuma neden olur

Hamilelikte normal toplu taşıma araçları ile yolculuk yapılabiliyor. Hamileliğin ilerleyen haftalarına kadar yolculuk bir problem yaratmıyor. 34. haftadan sonra olası doğum ihtimalinin yüksek olması nedeni ile beklenmeyen bir zaman ve ortamda doğumun başlama ihtimali göz önüne alınarak uzun seyahatler önerilmiyor. Bunun dışında eğer erken doğum belirteçleri varsa doktorunuz yolculuk yapmanıza kısıtlama getirebiliyor. Bu kısıtlama, risk olduğunda yapılan ve fiziksel aktivasyonu azaltmak amacı ile yapılan bir uygulama. Önemli bir kaza veya yaralanma olmadığı müddetçe yolculuk, tek başına erken doğum sebebi olarak kabul edilmiyor.

Risk faktörlerine dikkat!

Erken doğum için en büyük risk taşıyan anneler daha önce erken doğum öyküsü olanlar, çoğul gebeler, bebeğin suyu fazla olanlardır. Diğer faktörleri ise şöyle;

• Anne adayının kronik hastalıkları (özellikle yüksek tansiyon)
• Genital sistem enfeksiyonları
• İdrar yolu enfeksiyonları
• Diş hastalıkları ve enfeksiyonları
• Sigara, alkol, uyuşturucu kullanımı, aşırı kafein alımı
• Rahim şekil bozuklukları
• Rahim ağzı yetersizlikleri
• Yetersiz/sağlıksız beslenme vs.

Erken doğumu önlemenin yolu ise hamileliğin ilk günlerinden itibaren doktor kontrollerini ihmal etmemekten geçiyor. Bu dönemde hayat tarzınızdan, beslenmenize, kullanılan ilaçlardan seyahatlerinize kadar doktorunuzla işbirliği içinde olmak bu durumun önlenmesi ve tedavisinde çok önemli.

fe9bbe910e514f1d8b0c27777a7535ac

Treacher collins sendromlu bebeğin duygusal hikâyesi

Nadir rastlanan Treacher Collins sendromuna sahip olarak dünyaya gelen küçük Abigail'i annesinin karnındayken evlat edinen kadın, bebeği görünce bakın ne yaptı…

Abigail'i evlatlık edinmek isteyen anne adayı çocuğunu görmek için hastaneye geldiğinde bebeğin yüzünü gördü ve evlat edinmekten hemen vazgeçti. Taşıyıcı annesi Christina Fisher ise bir daha kadından haber alamadı…


Henüz 5 aylık olan Abigail Lynn, Treacher Collins sendromu adı verilen nadir bir rahatsızlığa sahip.


Treacher Collins sendromu, uterodaki kemik ve doku gelişimini etkileyen ve bunun sonucunda yüzde şekil bozukluklarına sebep olan genetik bir rahatsızlık.


Christina Fisher, hamileyken bebeğini evlatlık verme kararı almış.


Fisher, bebeğin babasını bulamadığı ve bir karavan parkında kötü koşullarda yaşadığı için bu kararı almak zorunda kaldığını söylüyor.


Fisher, Abigail'in rahatsızlığının amniyosentez ve ultrasonda fark edilmediğini dile getiriyor.Abigail'i annesinin karnındayken evlat edinen kadın, onu gördüğünde beklediği bebeğin bu olmadığını söyleyerek hastaneden kaçmış.


"Abigail 11 Ocak günü doğduğunda, onu evlat edinen anne bebeğin çok biçimsiz olduğunu söyleyerek ve ağlayarak hastaneyi terk etti ve kendisinden bir daha haber alamadık. İşte o anda Abigail'in benimle olması gerektiğini anladım."


Abigail'i geri alan annesi, artık onsuz yaşamayacağını söylüyor!


48e7647877d441a9afcce7f5add5a045

Diyet yapmadan kilo nasıl verilir?

Mucize diyetler kulağa çekici gelse de, uzun vadede iyi sonuçlar vermezler. Diyetsiz kilo vermenin en iyi yolu, beslenmeye olan yaklaşımınızı zihinsel olarak değiştirmektir.Beslenme planınız, aşırı uçlara varmadan vücuda kalori alımını kontrol etmeli ve bütün besin gruplarını içermelidir. Peki, diyet yapmadan nasıl kilo verebilirsiniz?

Birçok kişi zayıflamak adına kısıtlayıcı diyetlere başvurur. Ancak bu diyetlerin orta ve uzun vadede iyi sonuçlar vermediği söyleniyor. Bunun yerine, düzenli yeme alışkanlıklarınızda birtakım değişiklikler yapmak size tatmin edici ve kalıcı sonuçlar verebilir. İşte diyet yapmadan kilo vermenin yolları...


Kahvaltıyı atlamayın

Günlük kalori miktarınızı daha az tüketmek istiyorsanız her gün mutlaka kahvaltı yapın. Diyet yapmadan kilo vermek için, her gün, günlük kalori alım miktarınızın yaklaşık %25'ini içeren, tam ve eksiksiz bir kahvaltı yapmanız gereklidir.

Sık sık yiyin

Günlük beslenme planınızı daha sık sık yemeye ve küçük porsiyonlarda tüketmeye özen gösterin. Yani, üç sağlıklı büyük yemek yemek yerine, her 3 veya 4 saatte bir, bir porsiyon tüketmek en iyisidir. Bu, kan şekeri seviyenizi dengeli tutar ve aşırı yemek yeme ihtiyacınızı azaltır.

Spor yapmaya başlayın

Diyet yapmadan kilo vermenin en etkili yolu düzenli bir egzersiz rutine sahip olmaktır. Bu sağlıklı alışkanlık metabolik fonksiyonların işlevini artırarak dengeli beslenmenin pozitif etkilerini tamamlar. Aynı zamanda, kaygılarınızı azaltır ve genel sağlığınızı iyileştirir.

Rafine şekerden uzak durun

İçeriğinde şeker olan gıdalar çok lezzetli olsalar ve bağımlılık yapsalar da, bunları tüketim miktarınızı sınırlandırmak çok önemlidir. Çünkü rafine şeker, diyabet ve aşırı kilo gibi metabolik bozuklukların oluşma riskini önemli derecede artırır.

Daha fazla protein tüketin

Bütün sağlıklı beslenme planlarında, kilo vermek için, yüksek biyolojik değere sahip protein tüketiminin artırılması hedeflenir. Bu makro besin maddesi metabolik işlevlere müdahale eder, kas kütlesini arttırmaya yardımcı olur ve bazı hormonların aktivitesini düzenler.

Bol su tüketin

Su, kilo verme planlarında karşınıza çıkan en iyi içecektir. Kalorisiz olmasının yanı sıra toksinleri ortadan kaldırması için vücudunuza yardımcı olur, karaciğer ve böbrek işlevlerini aktif tutar. Ayrıca sizi daha uzun süre tok tutar ve iştahınızı sakinleştirir.

Evinizde yemek yapın

Sağlıklı bir kiloya sahip olmak için mutlaka evinizde yemek yapmayı ihmal etmeyin. Dışarıda yediğiniz yemekler size kalori olarak döner ve sağlığınızı olumsuz etkiler.

3a79f060a7434d56bcad722d1fd3d2cd

İnce bele kavuşmak için bu hareketleri uygulayın

Birçok kadın ince bir bele sahip olmak ister. İnce bir bel için saatlerce spor salonunda efor harcamanıza gerek yok. Evde yapabileceğiniz hareketler ile daha fit ve ince bir bele sahip olabilirsiniz. İşte belinizi inceltmek için evde kolayca yapabileceğiniz hareketler...

Stretching (Esneme)

Mat üzerinde sırtınız dik olacak şekilde oturun. Bacaklarınızı, omuzlarınızdan biraz daha geniş olacak şekilde açın. Kollarınızı yanlara doğru düz şekilde açın. Omuzlarınızı 90 derece döndürün ve sağ elinizle sol ayağınıza dokunmaya çalışın. Başlangıç pozisyonuna geri dönün ve hareketi, sol elinizle tekrarlayın. Hareketi, her iki yanda da 30 kez tekrarlayın. Bu hareketi yaparken mutlaka sırtınız dik bir pozisyonda olsun.

Dambıl ile twist

Bu egzersiz için dambıl kullanın. Ağırlık, pozisyonunuzu düzeltmenizi ve dengenizi korumanızı sağlayacak. Ağırlığı iki elinizle tutun. Matın üzerine oturun, dizlerinizi bükün ve ayaklarınızı yere düz basın. Geriye doğru 45 derecelik açıyla yaslanın ve kollarınızı göğsünüzden ileriye doğru uzatın. Sağa doğru dönün. Yalnızca üst bedeninizi döndürün. Başlangıç pozisyonuna geri dönün. Şimdi de olabildiğince solunuza doğru dönün. Twistleri her yönde 30 kez tekrarlayın.

Yanlara eğilme hareketi (Side bend)

Tek kalçanızın üzerinde, bacaklarınız hafifçe yana doğru bükülmüş olacak şekilde oturun. Kalça ve karın kaslarınızı çalıştırarak, kalçanızı hafifçe yukarı kaldırın ve kolunuzu başınızın üzerinde uzatarak yay çizin. Baldırınızı çok yavaşça mata doğru indirin. Sekize kadar sayın.Hareketi her iki yönde de 15 kez tekrarlayın.

Yüzme hareketi  (Air swimming)

Baldırlarınız birleşik olacak şekilde yüz üstü uzanın. Kollarınızı ve ayaklarınızı ileriye doğru uzatın. Kollarınızı, bacaklarınızı, göğsünüzü ve başınızı kaldırın. Yere değmeden sağ kol/sol bacak, sol kol/sağ bacak kaldırmayı deneyin. Her seferinde 20 hareket olacak şekilde 10 set tamamlayın. Setler arasında 10 saniye kadar dinlenin.

Mum duruşu hareketi (Corkscrew)

Kollarınız yanlarda olacak şekilde sırt üstü uzanın. Bacaklarınızı düz bir şekilde başınıza doğru yavaşça kaldırın. Vücudunuz ve bacaklarınız yaklaşık 45 derecelik bir açı yapmalı. Omuzlarınızın, kollarınızın ve bacaklarınızın zeminde düz bir şekilde durduklarından emin olun. Bacaklarınızı kaldırırken onları da kaldırmayın. Omurganızı yavaşça çevirerek bacaklarınızı hafifçe sağınıza doğru indirin. Bacaklarınızın hala sıkıca kenetlenmiş olduğundan emin olun. Bacaklarınızı tekrar merkeze getirin; ancak zemine indirmeyin. Şimdi de aynı eğimi sola doğru yapın. Üç set tamamlayın; her seferinde yavaşça nefes alın ve her yönde ikişer saniye kalın.

bf45f18d35e74a3cba0573b01b55ecab